Vitaminler hücrelerimizin faaliyetleri için çok az miktarları yeterli olan, eksikliklerinde ise bazı sorunlara neden olan organik bileşiklerdir.Vücudumuzda ya hiç üretilmedikleri yada yeterli miktarda üretilemedikleri için besinlerle dışarıdan sağlanmaları gerekir.Sağlıklı vücut gelişimi, sindirim fonksiyonları, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savaşması açısından gereklidirler.Ayrıca protein, yağ ve karbonhidratların kullanılmasını da sağlarlar.Vitaminler vücutta yakılmazlar, yani vitaminlerden enerji (kalori) alınmaz.
Vücudun normal çalışması için vitaminlere ihtiyacımız olduğu gerçektir.Ancak vitaminler enerji kaynağı değillerdir.Yediğimiz besinlerden alınan besin ögeleridir.Uygun ve sağlıklı bir beslenme vücudun vitamin ihtiyacını karşılar.
Günümüzde insanların çoğu dengeli ve yeterli beslenmesine rağmen vücutlarının vitamin almadığı düşüncesiyle ilave vitamin kullanmaktadır.Oysa sağlıklı beslenen kişilerde yüksek dozda ek vitamin alımı yararsız ve tehlikelidir.Buna ilaveten bir vitaminin aşırı alımı başka bir vitaminin görevini ters etkileyebilir.Örneğin yüksek dozda E vitamininin K vitamini eksikliğine yol açarak kanamalara sebep olması.
Vitaminlerin aşırı alımıyla vücudumuzda oluşabilecek bazı sorunlar, bu bileşiklerin bazılarının yağda eriyen özellikte olmalarından kaynaklanır.Yağda eriyen vitaminler A,D,E,K vitaminleridir.Pişirmeye dayanıklı olan bu vitaminler yağlarla emilirler, lenf dolaşımıyla atılırlar ve fazla alındıklarında karaciğerde depolanırlar.Balık, tereyağı,yumurta,süt,peynir,havuç,yapraklı sebzeler,domates,kayısı,muz ve patates A vitamininden zengindirler.Beslenmede yağın az yada hiç olmaması bu vitaminlerin eksikliğine yol açar.
A vitamini, fazlalığı bulanık görme, karaciğer bozuklukları, kemik hastalıkları, akciğer kanseri riskinde artışa sebep olurken,eksikliği ise enfeksiyon riskinde ve bazı göz hastalıklarının görülme sıklığında artışa sebep olur.
D vitamini, güneş ışınlarıyla deride sentezlenir.Kandaki kalsiyum düzenini ayarlar ve hücre gelişiminde rol oynar.Yumurta sarısı,süt,tereyağı,hayvan karaciğeri doğal kaynaklardır.Yeterli güneş ışığı alanlarda başka bir rahatsızlık yoksa D vitamini eksikliği olmaz.Fazla alındığında yumuşak dokularda kireç oluşumu, böbrek taşı ve damar sertliğine sebep olur.
E vitamini, antioksidandır ve hücre harabiyetini ve yaşlanmasını durdurur.Kalp hastalıkları riskini azaltır.Sıvı yağlar,tavuk,yumurta,kırmızı et,tahıl,sebze ve meyveler doğal kaynaklardır.Yüksek doz alımı K vitamini eksikliğine yol açar.
K vitamini, kanın pıhtılaşması ve kemik oluşumunda rolü vardır.Yoğurt ve kefir bağırsaklarda bakterilerin K vitamini üretimini artırır.Karaciğer,peynir,marul,lahana ve yeşil çay doğal kaynaklarıdır.Eksikliği nadir görülür, kanamaya eğilim artar.
Suda eriyen vitaminler B (B1,B2,B3,B5,B6,B7(biotin),folik asit,choline,B12) ve C vitaminleridir.Bu vitaminler pişirmeyle bozulurlar.
B ve C vitaminlerinin vücutta birikimleri çok nadirdir.İdrar yolu ile atılırlar depolanmaları az olduğu için gereksinim fazladır.Özellikle B vitamini eksikliğine sık rastlanmaktadır.Vitamin B12 dışındaki B vitamini eksiklerinin belirtileri bazen birkaç günde ortaya çıkar.B12 vitamin deposu ise kişiye bir yıldan uzun süre yeterli olmaktadır.C vitamini eksikliğinin belirtileri birkaç haftada ortaya çıkmaktadır.
B grubu vitaminler hububat, kuruyemiş, baklagiller ,süt ,yumurta ,peynir karaciğer et,yeşil sebzelerde bulunurlar.Eksikliklerinde kan hastalıkları (anemi) ve bazı nörolojik hastalıklıkların görülme sıklığı artar.C vitamininden zengin besinler;turunçgiller,kivi ve çilek başta olmak üzere taze meyve ve sebzelerdir.C vitamini güçlü bir antioksidan olup, bağışıklık sisteminin çalışmasında rol oynar.Eksikliğinde skorpit hastalığı, fazlalığında ise ishal, karın ağrısı, böbrek taşı oluşumu görülebilir.
Günümüzde yorgunluk,iştahsızlık,uykusuzluk,kilo kaybı gibi semptomları olan bazı bireyler ilave vitamin kullanmaktadırlar.Bu durum çok kez bazı hastalıkların teşhis ve tedavilerinin gecikmesine neden olmaktadır.
*Enfeksiyon hastalıkları (Viral hepatitler,Tüberküloz,AIDS,Mononükleoz,Brusellia)
*Tiroid bezi hastalıkları
*Diyabet (şeker hastalığı) ve hipoglisemiler
*Böbreküstü bezi bozuklukları
*Hipofiz bezi bozuklukları
*Kan hastalıkları (kansızlık,kan kanseri)
*Kronik böbrek hastalıkları
*Kronik karaciğer hastalıkları
*Kanserler (özellikle lenfoma)
*Kalp hastalıkları
*Sinir sistemi hastalıkları
*Psikiyatrik hastalıklar (depresyon,anorexia nervoza)
*İlaç etkileşimleri ve ilaç yan etkileri
Sonuç olarak hekim tarafından önerilmedikçe yüksek dozlarda vitamin kullanımı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmekte ve birtakım hastalıkların teşhis ve tedavilerini geciktirmektedir.Vücutta eksiklik veya hastalık yoksa yüksek dozda vitamin almanın gereği yoktur.
KOLON(KALIN BARSAK ) KANSERLERİ
/in Dahiliye /tarafından dmtlvnKolon kanserleri tüm dünyada 3. En sık izlenen kanser olup her yıl 1 milyon yeni hasta bildirilmektedir.Kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülen kolon kanserleri gelişme riski kırklı yaşlarda artmaktadır.Ortalama görülme yaşı 60-65 tir.
Yapılan epidemiyolojik çalışmalar kolon kanserlerinin yaklaşık %10 unun genetic yatkınlıkla ilgili olduğunu göstermiştir.Birinci ve ikinci drece akrabalarında ailevi polipozis(FAP)sendromu ve erken yaşta kolon kanseri olan bireyler genetic olarak yatkın Kabul edilmektedir.
Ayrıca iltihabi barsak hastalıkları olan ülseratif kolit ve crohn hastalığı olan kişilerde kanser riski artmıştır.
Diyetle ilgili risk faktörleri arasında yağ ve kolesterolden zengin az posalı beslenme,hareketsizlik ve fazla kilolu olmak, şeker hastalığı kolon kanseri riskini artırmaktadır.
Hastalık erken dönemde hiç bir belirti vermeyeceği gibi hafif bir karın ağrısı şişkinlik gibi şikayetlere yol açabilir.Ayrıca tümörün yerleşimine göre de kabızlık, dışkı çapında azalma, bulantı kusma,halsizlik kilo kaybı gibi belirtiler de olabilir.
Hastalık erken dönemde tanındığında tedavisi mümkün olduğu için ortalama riskli 50 yaş üstü bireylere şikayeti olmasa bile tarama önerilmektedir.Ayrıca birinci derece akrabalarında kolon kanseri ve adenom saptanan kişilere 40 yaşında taramaya başlamak gerekmektedir.
Kolon kanserlerinden korunmak için ne yapmalı?
-Yağdan fakir sebze ve meyveden zengin posalı, kalsiyumdan zengin(yoğurt vb) diyetle beslenmek
-Düzenli spor yaparak ideal kiloda olmak
-Diyabet varsa kanşekeri konrol altında tutulmalı
Ayrıca uzun surely aspirin kullanan bireylerde barsak kanseri gelişmesi ve buna bağlı ölümlerin yarı yarıya azaldığı gösterilmiştir.
ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR
VİTAMİN D VE ÖNEMİ
/in Genel /tarafından dmtlvnKalsiyum ve fosfor metabolizmasında çok önemli rolü olan D vitamini eksikliği kendisini kas ve kemik ağrıları adele krampları ile gösterebildiği gibi hiç bir belirti de vermeyebilir.
Eksikliği kanda D vitamin düzeyi ölçülerek saptanır.
Dvitamini yağda eriyen bir vitamindir.Cildimiz güneşin UVB ışınları sayesinde Dvitamini üretir. Bu üretim güneş ışınlarının dik olduğu 11-15 saatleri arasında belirgindir.Üretilen Dvitamini böbreklerimizde aktifleşir ve görev yapmaya hazır hale gelir.
Dvitamini içeren gıdaların sayısının az olması ve yeterince güneşe çıkılmaması Dvitamini eksikliğine sebep olur.
Uzun sureli Dvitamini eksikliğinin sadece kemik erimesi(osteoporoz) değil meme kolon pankreas kanserlerini,hipertansiyon ve kalp hastalıklarını,Tip 2 diyabeti(şeker hastalığı), tiroid hastalıklarını ve depresyonu tetiklediği bilinmektedir.
Güneşli günler…
Uzman Doktor Demet Elvan
İç Hastalıkları Uzmanı
İletişim
Adres : İstanbul Cad. Tan Sokak Kemer Corner Sitesi İnci Blok No:23 Göktürk – Eyüp
Telefon : 0212 322 91 78
www.demetelvan.com
D VİTAMİNİ
/in Dahiliye /tarafından dmtlvnVİTAMİN D VE ÖNEMİ
Kalsiyum ve fosfor metaboizmasında çok önemli rolü olan Dvitamini eksikliği kendisini kas ve kemik ağrıları adele krampları ile gösterebildiği gibi hiç bir belirti de vermeyebilir.
Eksikliği kanda D vitamin düzeyi ölçülerek saptanır.
D vitamini içeren gıdaların sayısının az olması ve yeterince güneşe çıkılmaması Dvitamini eksikliğine sebep olur.
Uzun sureli Dvitamini eksikliğinin sadece kemik erimesi(osteoporoz) değil meme kolon pankreas kanserlerini,hipertansiyon ve kalp hastalıklarını,Tip 2 diyabeti(şeker hastalığı), tiroid hastalıklarını ve depresyonu tetiklediği bilinmektedir.
Güneşli günler…
HEMATÜRİ (İDRARDA KANAMA)
/in Dahiliye /tarafından dmtlvnHematüri idrarda kan bulunması şeklinde açıklanır. Bu durum idrarda direkt gözle görülebileceği gibi idrar renginin normal olduğu durumlarda idrar tahlili ile de saptanabilmektedir.
Gerek böbrekle ilgili gerekse böbrek dışı sebeplere bağlı olan idrar kanamaları mutlaka ileri tetkik ile değerlendirilmelidir.
Böbrekle ilgili sebepleri sıralayacak olursak`;
-travma
-böbrek taşları
-glomerülonefritler
-enfeksiyon(pyelonefrit)
-böbreğin iyi ve kötü huylu tümörleri
-Damarsal hasarlar(vaskulit ve böbrek damarlarındaki pıhtılar)
Böbrek dışı nedenleri sayacak olursak;
-travma(örneğin idrar sondasına bağlı kanama)
-prostat ve mesaneye ait enfeksiyonlar
-İdrar kanalları ve mesaneye ait taşlar
-prostat ve mesane kanserleri
Hastalarımızca çok önemsenmeyen basit bir idrar tetkiki ile birçok hastalık komlikasyona sebep olmadan erken evrede saptanabilmektedir.
Sağlıklı günler
VİTAMİNLERİN YAŞAMIMIZDAKİ YERLERİ
/in Dahiliye /tarafından dmtlvnVücudun normal çalışması için vitaminlere ihtiyacımız olduğu gerçektir.Ancak vitaminler enerji kaynağı değillerdir.Yediğimiz besinlerden alınan besin ögeleridir.Uygun ve sağlıklı bir beslenme vücudun vitamin ihtiyacını karşılar.
Günümüzde insanların çoğu dengeli ve yeterli beslenmesine rağmen vücutlarının vitamin almadığı düşüncesiyle ilave vitamin kullanmaktadır.Oysa sağlıklı beslenen kişilerde yüksek dozda ek vitamin alımı yararsız ve tehlikelidir.Buna ilaveten bir vitaminin aşırı alımı başka bir vitaminin görevini ters etkileyebilir.Örneğin yüksek dozda E vitamininin K vitamini eksikliğine yol açarak kanamalara sebep olması.
Vitaminlerin aşırı alımıyla vücudumuzda oluşabilecek bazı sorunlar, bu bileşiklerin bazılarının yağda eriyen özellikte olmalarından kaynaklanır.Yağda eriyen vitaminler A,D,E,K vitaminleridir.Pişirmeye dayanıklı olan bu vitaminler yağlarla emilirler, lenf dolaşımıyla atılırlar ve fazla alındıklarında karaciğerde depolanırlar.Balık, tereyağı,yumurta,süt,peynir,havuç,yapraklı sebzeler,domates,kayısı,muz ve patates A vitamininden zengindirler.Beslenmede yağın az yada hiç olmaması bu vitaminlerin eksikliğine yol açar.
A vitamini, fazlalığı bulanık görme, karaciğer bozuklukları, kemik hastalıkları, akciğer kanseri riskinde artışa sebep olurken,eksikliği ise enfeksiyon riskinde ve bazı göz hastalıklarının görülme sıklığında artışa sebep olur.
D vitamini, güneş ışınlarıyla deride sentezlenir.Kandaki kalsiyum düzenini ayarlar ve hücre gelişiminde rol oynar.Yumurta sarısı,süt,tereyağı,hayvan karaciğeri doğal kaynaklardır.Yeterli güneş ışığı alanlarda başka bir rahatsızlık yoksa D vitamini eksikliği olmaz.Fazla alındığında yumuşak dokularda kireç oluşumu, böbrek taşı ve damar sertliğine sebep olur.
E vitamini, antioksidandır ve hücre harabiyetini ve yaşlanmasını durdurur.Kalp hastalıkları riskini azaltır.Sıvı yağlar,tavuk,yumurta,kırmızı et,tahıl,sebze ve meyveler doğal kaynaklardır.Yüksek doz alımı K vitamini eksikliğine yol açar.
K vitamini, kanın pıhtılaşması ve kemik oluşumunda rolü vardır.Yoğurt ve kefir bağırsaklarda bakterilerin K vitamini üretimini artırır.Karaciğer,peynir,marul,lahana ve yeşil çay doğal kaynaklarıdır.Eksikliği nadir görülür, kanamaya eğilim artar.
Suda eriyen vitaminler B (B1,B2,B3,B5,B6,B7(biotin),folik asit,choline,B12) ve C vitaminleridir.Bu vitaminler pişirmeyle bozulurlar.
B ve C vitaminlerinin vücutta birikimleri çok nadirdir.İdrar yolu ile atılırlar depolanmaları az olduğu için gereksinim fazladır.Özellikle B vitamini eksikliğine sık rastlanmaktadır.Vitamin B12 dışındaki B vitamini eksiklerinin belirtileri bazen birkaç günde ortaya çıkar.B12 vitamin deposu ise kişiye bir yıldan uzun süre yeterli olmaktadır.C vitamini eksikliğinin belirtileri birkaç haftada ortaya çıkmaktadır.
Günümüzde yorgunluk,iştahsızlık,uykusuzluk,kilo kaybı gibi semptomları olan bazı bireyler ilave vitamin kullanmaktadırlar.Bu durum çok kez bazı hastalıkların teşhis ve tedavilerinin gecikmesine neden olmaktadır.
*Enfeksiyon hastalıkları (Viral hepatitler,Tüberküloz,AIDS,Mononükleoz,Brusellia)
*Tiroid bezi hastalıkları
*Diyabet (şeker hastalığı) ve hipoglisemiler
*Böbreküstü bezi bozuklukları
*Hipofiz bezi bozuklukları
*Kan hastalıkları (kansızlık,kan kanseri)
*Kronik böbrek hastalıkları
*Kronik karaciğer hastalıkları
*Kanserler (özellikle lenfoma)
*Kalp hastalıkları
*Sinir sistemi hastalıkları
*Psikiyatrik hastalıklar (depresyon,anorexia nervoza)
*İlaç etkileşimleri ve ilaç yan etkileri
Sonuç olarak hekim tarafından önerilmedikçe yüksek dozlarda vitamin kullanımı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmekte ve birtakım hastalıkların teşhis ve tedavilerini geciktirmektedir.Vücutta eksiklik veya hastalık yoksa yüksek dozda vitamin almanın gereği yoktur.
OSTEOPOROZ VE ÖNEMİ
/in Fizik Tedavi /tarafından dmtlvnKemikler, kasları yapısal olarak destekleyen, hayati organları koruyan ve hücrelerin çalışması için gerekli olan kalsiyumun büyük bir kısmını (% 99) depolayan yapılardır. Kemik bütünlüğünün bozulması ve özellikle kemiklerdeki kalsiyum kaybının artarak kemiklerin zayıflaması sonucunda kolaylıkla kırılabilir hale gelmesi ile oluşan iskelet sistemi hastalığına OSTEOPOROZ ( kemik erimesi) denir.
Yaş ile birlikte cinsiyet te önemlidir. Erkeklerde osteoporoz görülme sıklığı % 12.1 iken, kadınlarda %57 olarak bulunmuştur. Daha az olarak erkeklerde görülen osteoporozdan sıklıkla ikincil nedenler sorumludur: Kortizonlu ilaç kullanımı , aşırı alkol tüketimi, seks hormonlarının azalması, sigara kullanımı, ailede osteoporoz öyküsü, D vitamini eksikliği, tiroid ve paratiroid bezinin aşırı faaliyeti, romatolojik hastalıklar, Diyabet, kemik iliği kanserleri.
Erkek osteoporozunun %40’ında bir sebep bulunamaz ve bu olgular primer (birincil) osteoporoz olarak kabul edilir.
Irksal özellikler: Siyah kadınlarda hastalığın görülme sıklığı %30 -40 daha düşüktür, kemik kaybı daha yavaştır.Ayrıca toplumlar arasında farklılıklar gözlenmektedir.Şehir toplumlarında kırsal bölgelere göre daha fazladır. Bunun önemli nedenleri ; şehir insanın aktivitesindeki azalma, düşme ve travma sıklığında artış ve beslenme koşullarıdır.
Osteoporoz kemik kırığı olana kadar sesiz seyreder ve belirti vermez. En korkulan sonucu kemik kırığıdır. Tüm kemiklerde kırık olabilmektedir.Fakat en sık omurga, kalça, ve el bileğinde kırık gözlenir.Omurga kırıkları hafif bir yük kaldırma, eğilme, şiddetli öksürme gibi günlük aktiviteler ile görülebilir.Kalça kırıkları ise sıklıkla düşme sonucu gelişir. Kalça kırığına ikincil ortaya çıkan akciğer embolisi ve hastane enfeksiyonları ölüm riskini arttırmaktadır.Kalça kırığı gelişen hastaların üçte biri kalan yaşamını bağımlı olarak geçirmek zorunda kalır.
Kırığı etkileyen nedenler: Osteoporotik kırıkların oluşumunda tek sebep azalmış kemik yoğunluğu değildir. Birçok farktör rol oynamaktadır: Anne karnından itibaren çocuklukta ve büyüme çağında kalsiyumdan fakir beslenme, genetik faktörler ( vitamin D reseptörleri ve kemik kollajen yapısı), fiziksel aktivite azlığı, sigara kullanımı,aşırı alkol tüketimi,kortizonlu ilaç kullanımı, güneş ışığından mahrum kalmak ve aşırı zayıflık olarak sayılabilir.
Kemik gelişiminde çevresel faktörlerden en önemlileri kalsiyum tüketimi ve egzersizdir. Büyümenin hızlı olduğu yıllarda, gebelikte ve emzirme döneminde kalsiyum gereksinimi en fazladır.Doruk kemik kitlesine ulaştıktan sonra kemik mineral yoğunluğu her iki cinste bir süre korunur. 35 – 45 yaşları arasında azalmaya başlar. Adet kanamaları kesildikten sonra kemik kaybı yaklaşık yedi kat artar.
Tanı: Osteoporoz tanısı muayene yada radyolojik (röntgen ile) olarak doğrulanan osteoporotik kırık varlığında veya kemik mineral yoğunluğu (BMD) ölçümü ile konur. Tanı sonrası, kemik erimesi (osteoporoz) dışında kemik kaybı ve kırığa yol açan diğer sistemik hastalıkların mutlaka araştırılması gereklidir.
Osteoporoz için kimler risk altında?
Günümüzde dünyada 200 milyon osteoporozlu kadın olduğu öngörülmektedir. Bu hastalık nedeniyle oluşan kırık olgularına yönelik sağlık harcamaları ve işgücü kaybı, hastalığın kırık oluşmadan erken teşhisini ve önlenmesini ön plana çıkarmaktadır.
Kemikleri güçlü tutabilmek ve osteoporoz riskini azaltabilmek için çocukluktan başlayarak her gün düzenli olarak besinlerimizle kalsiyum, gün ışığından veya uygun kaynaklardan D vitamini alınması gereklidir.
Kemik sağlığı için gerekli kalsiyum, süt ve süt ürünleri tüketilmeden sağlanamaz.Bu ürünler aynı zamanda kalsiyumun en iyi kullanımı için gerekli fosfor, magnezyum, çinko, protein ve B grubu vitaminleri de içermektedir.
Egzersizin önemi: Her yaşta hem osteoporozdan korunmak, hem de genel sağlığa olumlu etkilerinden dolayı düzenli egzersiz yapmak önemlidir. Ağırlık egzersizleri, yürüme, jogging, dans, tenis ve merdiven çıkma egzersizleri önerilmektedir. İdeal olan haftada en az 3-4 defa egzersiz yapılmasıdır. Ancak , egzersiz programından önce bireylerin doktor kontrolünden geçmeleri önemlidir.
OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)
/in Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları /tarafından dmtlvnGelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada obezite görülme sıklığı giderek artmaktadır.Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1995-2000 yılları arasında dünyada obezitenin %50 artarak 300 milyona ulaştığını ve mutlaka tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu ilan etmiştir.
Ülkemizde şişmanlık, gelişmiş batı ülkelerinden geri kalmamakta,özellikle kadınlarda %30 gibi yüksek bir yüzde ile görülmektedir.Türkiyede yapılan bir çok çalışma sonucu değerlendirildiğinde her üç kadından biri ve her beş erkekten biri şişmandır.Genel obezite sıklığı ise %25’tir.ABD’de bu rakam %33’tür.
Kimlerde şişmanlık daha sıktır?
*Endüstrileşmiş, gelişmiş ülkelerde yaşayanlarda daha sıktır.
*Şehirlerde yaşayanlarda daha sıktır.
*Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır.
*Yaşla azalan metabolizma hızı obeziteyi artırır. Fakat günümüzde çocuklarda ve adolesanlarda şişmanlık giderek artmaktadır.
*Yeterli fiziksel aktivitede bulunmayanlarda sıktır.
*Düzensiz ve yüksek kalorili beslenen bireylerde (özellikle fast-food beslenenlerde)
*Eğitim düzeyi ve gelir azaldıkça obezite artmaktadır.
*Evlilik sonrası obezite artar.
*Alkol tüketimi obeziteyi artırır.
*Sigaranın bırakılması sonrası kilo artışı olabilmektedir.
Neden şişmanlıyoruz ?
*Alınan bazı ilaçlar:Kortizoniçerikli ilaçlar, psikiyatride kullanılan antideprasan ve antipsikotik ilaçlar, doğum kontrol hapları
*Hormonal hastalıklar:
a)Cushing sendromu (böbreküstü bezinin aşırı faaliyeti)
b)Hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması)
c)Polikistikover sendromu (kadınlarda yumurtalık kisti)
d)Büyüme hormonu yetersizliği
e)Hipogonadizm (seks hormon azlığı)
Şişmanlıkta kalıtımın (genetiğin) rolü
Yapılan çalışmalar şişmanlık oluşumunda kalıtımsal faktörlerin %25-40 oranında rol oynadığını göstermiştir.Şişman kişilerin çocuklarında obezite riski 2-3 kat fazladır.Anne ve babanın ikiside şişman ise çocuklarının %80’inde erişkin yaşta şişmanlık gelişir.Çocukluk çağında fazla kilolu olan çocukların yarısının erişkin dönemde aşırı kilolu olma riski vardır.
Obezite tedavi edilmezse ne olur ?
Şişmanlık başta, şeker hastalığı (diyabet), kalp hastalığı, yüksek tansiyon ve inme dahil pek çok ağır hastalığa sebep olur.Örneğin 6-8kg’lık kilo artışı, kilo almayan kişilere göre şeker hastalığı riskini iki kat artırmaktadır.Ayrıca obezite; meme,rahim,prostat,safra kesesi ve kolon (kalın bağırsak) kanserleri,reflü,uyku apnesi,eklem kireçlenmeleri,venöz yetmezlik (varisler),adet düzensizliklerine ve psikolojik bozukluklara yol açmaktadır.
Kimlere obez (şişman) diyoruz ?
Obezite tanısında pek çok yöntem olmasına rağmen beden kitle indexi (BKİ) ve bel çevresi ölçümü tanı için yeterlidir.
BKİ;
Kilogram cinsinden vücut ağırlığının, boyun metre cinsinden karesine bölünmesi ile hesaplanır.
kg / boy(m2) ———>> Beden kitle indexi
Obezite,
18,5 – 24,9 kg/m2 ise NORMAL
25 – 30 kg/m2 ise AŞIRI KİLOLU
> 30 kg/m2 ise ŞİŞMAN (OBEZ)
> 40 kg/m2 ise MORBİD OBEZ (ÖLÜMCÜL ŞİŞMAN) olarak sınıflandırılır.
BKİ’nin önemli bir eksikliği, obezitenin çok önemli komplikasyonlarıyla ilişkili olan vücut yağ dağılımı hakkında fikir vermemesidir.Yağların karın ve iç organlarda toplandığı şişmanlığa elma tipi şişmanlık diyoruz.Bu kişilerde vücudun üst yarısı şişmandır.Yağlar kalça ve uylukta toplanıyorsa armut tipi şişmanlık diyoruz.Elma tipi şişmanlık sağlık açısından daha tehlikelidir.Bu bireylerde kalp hastalıkları, şeker hastalığı ve kan yağlarında yükseklik daha çok görülür ve mutlaka tedavi edilmesi gerekir.Bu nedenle vücut yağ dağılımını yansıtan belirteçlerden bel kalça oranı ve bel çevresi çok yaygın kullanılmaktadır.Bel kalça oranı(BKO)nın kadınlarda 0,9 erkeklerde ise 1’in üzerinde olması durumunda elma tipi şişmanlığa işaret eder.
BEL ÇEVRENİZİ ÖLÇÜNÜZ
Göbek hizasından yapılan bel ölçümü erkeklerde 102cm, kadınlarda 88cm’den fazla olursa diyabet(şeker hastalığı),kalp hastalıkları açısından risk artmış anlamına gelmektedir.
Hem şişmanlığa neden olan hastalıkların ortaya çıkarılması hem de şişmanlığın yol açtığı hastalıkların saptanması açısından obezite tedavisinin beslenme uzmanları ve hekimlerin işbirliği ile düzenlenmesi gerekmektedir.
MİDENİZİN GİZLİ DÜŞMANI HELİKOBAKTER PİLORİ
/in Gastroenteroloji /tarafından dmtlvnİlkez 1982 ‘de keşfedilen Helikobakter pilori isimli bakteri, insan mide ve on iki parmak bağırsağında çeşitli hastalıklara yol açan bir mikroorganizmadır. Temiz olmayan yemek ve sularla (özellikle şehir şebeke suları) , kötü çevre koşulları, enfeksiyonlu bireyin tükrük ve mide salgıları ile (örneğin kirli endoskoplar) , bakterinin bulaşıcılığı artmaktadır.
Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı %20-50 iken, Ülkemizde her yüz kişinin %70-90’ında bu bakteri bulunmaktadır.
Helikobakter pilori, spiral şekilli , düşük oranda oksijen bulunan ortamlarda üreyebilen, salgıladığı enzimlerle, kendisine yaşama ortamı yaratan ve bulunduğu dokuda hastalık oluşturan bir mikroorganizmadır. Mide ve- veya onikiparmak bağırsağına yerleşerek hastalık oluşturur. Salgıladığı üreaz enzimi ile bazik bir ortam yaratarak Mide asidinden kendisini korur, proteaz ve sitotoksinlerle de doku hasarını başlatır.
Bakteri hemen her zaman gastrit oluşturur. Bakteriyi taşıyanların %15’inde ise ülser (mide veya onikiparmak bağırsağında) oluşur. Özellikle çok fazla ağrı kesici, antiromatizmal ilaç, kan sulandırıcı ilaçlar ve kortizon kullananlarda Helikobakter pilori bakterisi ülserin büyümesi ve ülsere bağlı kanamaların artışına sebep olmaktadır.
Helikobakter pilori Dünya Sağlık örgütü tarafından 1994 ‘de mide kanseri için birinci derecede kanserojen olarak ilan edilmiştir. Mide kanseri, en sık görülen 4. kanser türüdür ve dünyada kanserden ölüm nedenleri içinde 2. sırada yer almaktadır. Mide lenfomaları da bu bakterinin sebep olduğu hastalıklar içinde yer almaktadır.
Helikobakter pilori , gastrit, ülser ve mide kanserleri dışında aşağıdaki rahatsızlıklara da sebep olmaktadır:
Bakterinin midede kalış süresi uzadıkça , ilerleyen yıllarda bireyde hastalık görülme olsaılığı artmaktadır.Çocukluk yaşlarda bu bakterinin vücuda alınıp alınmadığına dikkat edilmeli ve mutlaka tam olarak tedavisi yapılmalıdır.
Bakteri nasıl tespit edilir ?
Karın üst kısmında rahatsızlık, yemek sonrası şişkinlik, gaz, bulantı, ağıza acı su gelmesi,şeklinde tarif edilen dispepsi varlığında , tıbbi muayene sonrası, pratik olarak nefes testi veya dışkıda bakteri Antijen testi ile tespit edilir.Ayrıca endoskopik (gastroduodenoskopi) inceleme sırasında alınan doku örneklerinde de bakteri tespit edilmektedir.
Helikobakter pilori bakterisinin sebep olduğu hastalıklar içinde en önemlisi mide kanseridir. Mide kanseri için birinci derecede kanserojen Helikobakter pilori olmakla beraber ayrıca ;
mide kanserine yakalanma riskini arttırır.
Mide kanserleri çoğu kez erken evrede hiçbir semptom vermezler. Karın ağrısı, şişkinlik, iştahsızlık,kilo kaybı,erken doyma,kusma kansızlık, (özellikle erkekte demir eksikliği)ve yorgunluk şikayetleri ile başvurulduğunda hastalık ilerlemiş olmaktadır.
Kanserden nasıl korunabilirsiniz?
UNUTMAYIN ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR . DÜZENLİ KONTROLLERDEN KAÇMAYIN.
KARIN AĞRISINI DİKKATE ALIN…
/in Gastroenteroloji /tarafından dmtlvnAğrı, toplumumuzda en çok rastlanan şikayetlerden biri olup, KARIN AĞRILARI da herkesin yaşamı boyunca en az bir kez karşılaştığı bir durumdur. Doktora müracaat sıralamasına bakarsak, karın ağrısı ilk sırada yer almaktadır.
Karın ağrısı, süregelen organik veya fonksiyonel (işlevsel) bir bozukluğun habercisi olarak ortaya çıkan bir belirtidir. Çocuklarda ve yetişkinlerde karın ağrısına sebep olan hastalıklar farklılık gösterir.
Detaylı muayene sonrası Tam Kan Sayımı, idrar tetkiki, dışkıda parazit ve gizli kan incelemeleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, ultrasonografi, elektrokardiyografi ve gereğinde kolonoskopi ve gastroskopi tetkikleri ile değerlendirilerek karın ağrısına neden olan hastalıklar tespit edilmektedir.
Karın ağrısı haftalar ve aylardır sürüyorsa , tekrarlıyorsa, şiddeti artıyorsa ve devamlılık gösteriyor ise KRONİK özelliktedir ve mutlaka detaylı incelenmelidir. Kronik karın ağrısına sebep olan hastalıkları sıralandırırsak;
Aniden yani, 6 saat içinde başlayan karın ağrısı AKUT özelliktedir ve birçok hastalığın belirtisi olabilir:
Sadece karın boşluğundaki organlar değil akciğer iltihapları (zatüre), akciğer zarı iltihapları, kaburga kırıkları ve kalp krizleri de karın ağrısı yaratabilmektedir.
Karın ağrısı olan kişiler hangi durumlarda doktora başvurmalı?
Farklı birçok hastalık karın ağrılarına sebep olabileceği için bilinçsiz bir şekilde ilaç almamak gerekiyor. Özellikle AĞRI KESİCİ İLAÇLARIN kullanılması hekim teşhisini zorlaştırmaktadır ve bazen ölümcül sonuçlara da yol açabilmektedir.
İSTENMEYEN KİLO KAYBI
/in Genel Cerrahi (Hariciye) /tarafından dmtlvnKilogram cinsinden vücut ağırlığının, boyun metre cinsinden karesine bölünmesi ile hesaplanan beden kitle indexi (BKİ) ölçümü, kişinin kilo durumunun belirleyicisidir.
Kişinin BKİ : 18,5-24,9 kg /m2 ise normal kilolu kabul edilmektedir.
Son altı ay içinde vücut ağırlığının % 5’ ten fazla azalması (zayıflama diyeti yapan kişilerdeki hariç) ileri tetkik ve değerlendirme gereken bir durumdur.
Bireylerde kilo kaybının gerçekten oluştuğunun belirlenmesi, iştah durumu (iştah artışı ve azalması) yeme alışkanlığı ve diyetin içeriği, egzersiz alışkanlığı, sindirim sistemine ait şikayetlerinin (bulantı,kusma,kabızlık,ishal,dışkıda kanama,karın ağrısı) olup olmadığı, endişe,korku ve depresyon bulgularının varlığı ve ilaç kullanımı mutlaka sorgulanmalıdır.
İstenmeyen kilo kaybının önemi:
Yaşlılarda kilo kaybı yakınması %25 mortaliteye (ölüm hızı) sahiptir. Kabaca şöyle bir anlam içerir; istenmeyen kilo kaybı olan dört yaşlının birinde ölümcül hastalık vardır. Bunların başında Akciğer ve Sindirim sistemi kanserleri gelir. Ayrıca yaşlılarda görülen depresyon, kalp yetmezliği, kronik böbrek yetmezliği de kilo kaybına sebebiyet verir.
Daha genç bireylerde ise kilo kaybına sebep olan hastalıklar arasında Diyabet(şeker hastalığı), Tirotoksikoz ( tiroid hormonlarının fazla üretimi), yeme bozuklukları (anorexia v.b) içeren psikiyatrik hastalıkları, AİDS gibi enfeksiyon hastalıkları ilk sıralarda yer almaktadır.
DİYABET : (Şeker hastalığı)
Feokromasitoma: (böbrek üstü bezinin tümörleri)
Adison hastalığı 🙁 böbrek üstü bezinin yetersizliği)
İstenmeyen kilo kaybı dikkatli bir öykü ve muayene sonrası ilk basamak laboratuvar testleri ile değerlendirilmelidir:
İlk basamak tetkiklerle açıklanamayan kilo kaybı daha detaylı araştırmalar gerektirir.
Muayene ve laboratuvar testleri ile kilo kaybı olan hastaların %75 ‘inde buna sebep olan hastalık saptanır.Kalan %25 hastada çok detaylı incelemeye rağmen sebep bulunamayabilir.Bu hastaların düzenli takipleri (en geç 6 ay ara ile ) ve zamanla ilave olan diğer belirtiler de dikkate alınarak gözlem altında tutulmaları ihmal edilmemelidir.