KANSERLER VE KORUNMA

Tüm Dünyada ölümlerin yüzde 12 si kanser nedenli olup, gelişmiş ülkelerde kalp damar hastalıkları ölüm sebepleri arasında ilk sırada yer alırken KANSER nedenli ölümler ikinci sırada yer almaktadır. Dünyada her yıl 10 milyon yeni kanser vakası ve her yıl 6 milyon kişinin kanser nedeniyle hayatını kaybettiği bilinmektedir. Her 3 erkekten biri ve her 4 kadından biri kanser tanısı almaktadır. Erkeklerde başta Akciğer kanserleri ve kolon, prostat kanserleri sık görülürken kadınlarda en fazla meme kanserleri, serviks(rahim ağzı) kanserleri ve akciğer kanserler görülme sıklığına göre sıralanır.

Ülkemizde başta MEME KANSERLERİ ve diğer kanserlerin görülme sıklığı giderek artış göstermektedir. Birçok kanser türünde erken teşhis ile tedavi sağlandığı için kanserde tarama ve önleme girişimleri çok önemlidir. Birincil korunmada öncelikle sigara içiminin önlenmesi, hepatit b ve HPV aşılarının uygulanması, Ultraviyole ışınlarından korunma (güneşe korunmasız ve fazla maruziyetin önlenmesi), sağlıklı ve dengeli beslenmenin yaygınlaşması önem taşır. İkincil korunmada ise uygun tetkiklerle toplum taramaları ve riskli grupların taramalarının yapılması, erken teşhis ile hayat kurtarıcı olup yaşam süresini uzatmaktadır. Kadınlarda giderek sıklığı artan ve sekiz kadında bir görülen meme kanserleri için 40 yaş sonrası doktor muayenesi ile beraber mamografi ve meme ultrasonografi ile kontroller önerilirken, 20 yaşından itibaren her kadının iki yılda bir klinik meme muayenesi ve kendi kendine muayene yapması çok önemlidir.

Östrojen tedavisi, geç menopoz ,geç doğum yapmak, sigara ve alkol tüketimi, birinci derece akrabalarda meme kanseri öyküsü, BRCA genetik testlerde olumsuzluk saptanması,10-30 yaş arası göğüs kafesine radyasyon uygulanmış olması meme kanseri riskini artırmaktadır. Kadınlarda ikinci sıklıkta görülen RAHİM AĞZI KANSERLERİ için HPV(Human papilloma virüs) maruziyeti, sigara içmek, fazla cinsel partner ve immün supresif (bağışıklık baskılayıcı tedavi) görmek risk faktörleri olarak sayılır. Taramalara 30 yaşında başlanır. Pap smear ve HPV DNA testleri önerilmektedir.

Sıklığı yaşla artan bir diğer kanser türü KOLOREKTAL(KALIN BAĞIRSAK) KANSERLER olup ortalama 60-65 yaşlarda görülme sıklığı artar. Obezite(aşırı kilolu olmak) sebzeden az kırmızı etten ve hayvansal yağdan zengin beslenme, birinci derece akrabalarda kolon kanseri olması riski artırır. Aspirin kullanımı ve düzenli yapılan egzersiz, riski azaltmaktadır. Taramalar 45 yaş sonrası ilk olarak dışkıda gizli kan testi ya da kolonoskopi ile yapılmaktadır. Yüksek riskli hastalarda kolon kanserli akrabanın tanısından 10 yıl önce kolonoskopi önerilmektedir. Ayrıca ülseratif kolit, crohn hastalığı olanlar, daha önceki kolonoskopik incelemelerde polip saptanmış bireyler düzenli olarak kolonoskopi ile takip edilmelidir.

Sıklığı giderek artan ölüm oranları yüksek olan ,yılda 1 milyon ölüm ile kanser ölümlerinde üst sıralarda yer alan AKCİĞER KANSERLERİ %90-95 sigara ile ilişkili olup yaşla sıklığı artar. Spiral BT ile taramalarda saptanan akciğer nodülleri ile erken teşhis olup ölüm oranlarında yüzde 20 azalma saptanmıştır. En önemli korunma sigara içiminin durdurulmasıdır. Ayrıca 55-75 yaş arası 30 paket/yıl sigara öyküsü olan, son 15 yılda sigarayı bırakmış bireylerde Spiral tomografi ile tarama önerilmektedir.

Sıklığı giderek artan ve çok kez gözden kaçırılabilecek bir diğer kanser MALİGN MELANOM(Cilt kanseri)dur. Taramalar dermatolojik muayene ile yapılır. Düzensiz sınırlı ,renk değişimi gösteren çapı 6 mm den büyük nevüs(ben)lerin mutlaka muayenesi yapılmalıdır. Ayrıca ailede cilt kanseri öyküsü olanlar ,kızıl saçlı çilli ve güneş yanığı olan ciltlere sahip bireyler mutlaka yılda bir kez cilt muayenesi yaptırmalıdır.

PROSTAT KANSERLERİ tanı konulsa da yaşam süresini olumsuz etkilemeyen kanser türüdür.50 yaş sonrası yıllık PSA ve prostat muayenesi ile tarama önerilmektedir. Sirozlu ve kronik hepatitli, hepatit virüs taşıyıcısı olan bireylerde KARACİĞER KANSERİ için tarama önerilmektedir.

PANKREAS KANSERLERİ maalesef teşhis edildiğinde ileri evrede saptanan tedavisi zor olan kanser türüdür. Birinci derece yakınlarında bir veya daha fazlakişide pankreas kanseri olan kişilerin yıllık Batın MR ile takip edilmeleri önerilmektedir. Kanser taramalarında kanda tümör antijen testlerinin ve PET incelemesinin yeri yoktur. Tümör antijen testleri birçok nedene bağlı yükselebilmektedir. Bu tetkikler sadece kanser teşhisi konmuş bireylerde takiplerin yapılmasında kullanılmaktadır. SAĞLIKLA KALIN…

MİNERALLER VE TOKSİK (ZEHİRLİ) METALLER

MİNERALLER VE TOKSİK (ZEHİRLİ) METALLER
Son yıllarda kullanımları giderek artan ve gündeme oturan mineraller vücudumuzda birçok enzimatik süreçte rol alarak metabolik dengeyi sağlarlar. Selenyum, çinko,krom,bakır, magnezyum ve kobalt bunlardan başlıcaları olup,  vücuttaki eksiklikleri  kronik iltihabi lezyonlar,enfeksiyonlara eğilim,hafıza ve konsantrasyon bozuklukları ile değişik derecede motor bozukluklara yol açabilir.

Mineral eksiklikleri dışarıdan gıdalarla alım azlığına bağlı olabilieceği gibi,TOKSİK METALLERE maruziyet sonucu emilimleri bozularak da vücutta eksiklikleri görülebilir.

Sanayileşme ile artan çevre kirliliği,metal eşyaların hayatımıza girmesi ve raf ömrü uzun gıda tüketimi ile TOKSİK METALLERE maruziyet artmıştır.

Civa ,kurşun,aliminyum,arsenik,kadmiyum başta sayılan metaller yağlı dokularda birikerek insan vücuduna zehirli olabilmekte…

Bozulmuş barsak sağlığı (disbiyozis) ile hücrelere gerekli minerallerin emilimleri bozulurken, Toksik metallerin de vücuda girişleri artar.

Hücrelerimizdeki koruyucu metabolik süreçleri bozarak KRONİK İNFLAMASYON,ALLERJİ,OTOİMMÜN HASTALIKLAR ın gelişimini hızlandırırlar.Özellikle Civa ve aliminyum, başta sinir sistemi hastalıkları olmak üzere akciğer,böbrek ve sindirim sistemi hastalıklarının gelişiminde önemli rol alırlar.

En fazla yüksekliği görülen 4 toksik metal: Civa,nikel ,kadmiyum,kurşun olup bu metaller Selenyum,Çinko,Kalsiyum ve Magnezyum ile etkileşime girerek emilim ve görevlerini olumsuz etkilerler.Bu mineraller kanda normal düzeyde saptansalar bile TOKSİK METALLER varlığında görev yapamazlar.

Günümüzde hastalıklar oluşmadan etkenleri saptamak daha kolay hale gelmiştir.Toksik metal vücutta saptanarak ,kaynağı bulunup yok edilerse birçok hastalık önlenebilir.örn:civa içeren amalgam diş dolgularının çıkarılması, bazı balıkların tüketimine dikkat edilmesi vb…

COVİD GEÇİRDİNİZ… YA SONRASI?

Tüm dünyayı etkisi altına alan SARS CoV-2 (COVID- 19) enfeksiyonu hastaların yüzde 80 inde hafif ve orta şiddette seyrederken,ağır şiddette geçiren hastaların yüzde 5 i ise yoğun bakımda tedavi edilmektedir.Ateş, halsizlik, baş ağrısı,öksürük, kas ve eklem ağrıları, nefes darlığı, kusma ishalve karın ağrısı hastalığın akut döneminde görülen şikayetlerdir.

Hastalığı hafif geçirenler 7-10 günde, orta ve ağır şiddette geçirenler ise 3-6 haftada iyileşmektedirler.

Hastaların önemli bir kısmında bir ya da daha fazla semptom haftalar veya aylarca devam edebilmektedir.PCR testinin normalleşip klinik iyileşme(belirtilerin ortadan kalkması) tamamlanmasına kadarki bu dönem 12 haftayı bulduğunda UZAMIŞ COVID dediğimiz durum ortaya çıkar.Hastalığı ayakta geçirenlerin yüzde 35 inde, hastanede tedavi görenlerin ise yüzde 80 -85 inde görülebilen UZAMIŞ COVID için yüksek riskli hastaları sıralarsak:

Kadınlar,

50 yaş üstü kişiler,

covid geçirirken beş ve daha fazla semptomu olanlar,

Obezite: beden kitle indexi:30 ve üstü olanlar

Hipertansiyon,Diyabet,Kalp hastalığı,Böbrek yetmezliği, Kanser gibi eşlik eden ek hastalığı olanlar,

UZAMIŞ COVID de başlıca belirtiler:

Halsizlik ,baş ağrısı,hafıza ve dikkat bozukluuğu,,nefes darlığı, saç dökülmesi en fazla görülen şikayetler olup ayrıca kas ve eklem ağrıları,göğüs ağrısı,öksürük,çarpıntı,ishal, karıncalanma ve uyuşmalar,depresyon anksiyete de görülebilmekte.

UZAMIŞ COVID NASIL OLUR?

COVID enfeksiyonu seyrindeki iltihabi süreç,endotel hasarı ile gelişen organ hasarları,immün sistem(bağışıklık sistemindeki)değişim,otoantikor oluşumları(bağışıklık sisteminin vücudun kendi dokularına savaş açması), virüsün vucuda yerleşmesi, mevcut ek hastalıklar ve Covid tedavisinde kullanılan ilaçlar UZAMIŞ COVID sendromunu ortaya çıkarır.

Bütün bu mekanizmalarla AKCİĞERLERDE fibrozis,akciğer damarlarında basınç artışı,kronik öksürük KALP damarlarında tıkanıklıklar, myokardit(kalp kası iltahabı) perikardit,kalp yetersizliği, ritm bozuklukları ve ani ölüm, NÖROLOJİK SİSTEMDE baş ağrısı,titreme dikkat bozuklukları,depresyon ve felç,OTOİMMÜN HASTALIKLARda (RA SLE HASHİMATO TİROİDİT MS vb..)artış PIHTILAŞMA BOZUKLUKLARI ile ortaya çıkan damar tıkanıklıkları,ve de Endotel hasarı ve virüsün direkt etkisi ile ortaya çıkan BÖBREK YETMEZLİĞİ görülmektedir.

Covid tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı görülen sindirim sistemi şikayetleri ve karaciğper bozuklukları da UZAMIŞ COVID de bir diğer bulgu…

SONUÇ OLARAK;

COVID sonrası kalıcı olan özetlediğim bulgular dünyada BELİRGİN BİR SAĞLIK PROBLEMİ olarak ortaya çıkacak gibi görünmekte….COVID sonrası devam eden şikayetlerinizi önemseyiniz.

SAĞLIKLA VE BARIŞLA

Bağırsaklarınızdaki Bakteriler (Mikrobiyota) Ve Önemi

Bağırsaklarınızdaki Bakteriler(Mikrobiyota)  Ve Önemi

Mikrobiyota, insan vücuduna fayda sağlayarak yaşayan bakterilerin tümünü tanımlar.Bu bakterilerin yüzde 90 ı sindirim sisteminde yer alır ve kalan yüzde onluk kısmı deri ve solunum sisteminde yer alır.

Sindirim sistemi mikrobiyotası bağışıklık sisteminin normal çalışması için kritik bir öneme sahiptir. Yapılan araştırmalar bu mikrop topluluğunun metabolik, hormonal ve bağışıklık sistemi açısından her gün yeni bir görevini ortaya çıkarmaktadır.Tamamı yaklaşık 1-1,5 kg ağırlığında olan butopluluk için artık YENİ ORGAN-SÜPER ORGAN tanımı yapılmaktadır.

Çoğunluğu sindirim sisteminde yer alan bu bakteriler kişiden kişiye değişiklik gösterir ve oluşumunda kişinin doğum şekli, doğum esnasında annenin vajinal ve barsak florası, doğum sonrası beslenmesi(anne sütü , hazır endüstriyel mamalar) çok etkilidir ve yaşamın ilk üç yılında kişiye özel mikrobiyota oluşur. İleri yaşlarda kişinin beslenme tarzı,yaşam koşulları ve kullandığı ilaçlar bu florayı iyi ya da kötü etkiler.

Yaşamın ilk aylarında anne sütü yerine hazır mamaların kullanılması,genç ve erişkin yaşlarda ise işlenmiş endüstriel gıdalar,katkı maddeleri,alkol,tatlandırıcılar,şeker ve hayvansal yağ ve hayvansal proteinden zengin beslenme,antibiyotikler ve bazı mide ilaçları(proton pompa inhibitörleri) bağırsaklardaki faydalı bakterilerin yok ederek bu süper organın hastalıklara bariyer olmasını engeller.

Sağlıklı mikrobiyota bozulunca kronik inflamasyon zemininde

ŞEKER HASTALIĞI,OBEZİTE,KALPVE DAMAR HASTALIKLARI,DİŞ ETİ HASTALIKLARI,BAĞIRSAK-MEME-AKCİĞER-PANKREAS KANSERLERİ,ALLERJİ-ASTIM, ROMATİZMAL HASTALIKLAR, TİROİD HASTALIKLARI VE DİĞER OTOİMMÜN HASTALIKLAR ,SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARI(ALZHEİMER vb..)ve DEPRESYON gelişebilmektedir.

SAĞLIKLA KALIN

UZM.DR DEMET ELVAN

YAĞLI KARACİĞER VE ÖNEMİ

Karaciğer yağlanması dünyada her 100 kişiden 20 sinde,Türkiyede ise ultrasonografik değerlendirmelerde her 100 kişinin 48 inde görülen ve gerçekten yeterince önemsenmeyen birrahatsızlıktır.

Bahsedilen yüzde oranlar alkol dışı sebeplere bağlı karaciğer yağlanmalarına aittir.

Karaciğer yağlanması kalp damar hastalıkları,şeker hastalığı,karaciğer sirozu,başta karaciğer ve kolon(kalın barsak ) kanseri olmak üzere tüm kanser türlerinin gelişiminde tetikleyici rol üstlenmektedir.

Genetik yatkınlık zemininde karbonhidrat ve yağdan zengin beslenme,kadında haftada 14 kadeh ve üzerinde şarap, erkekte 21 kadeh ve üzerinde şarap eşdeğerinde alkol tüketimi,insülin direnci ve obezite,şeker hastalığı,hareketsiz yaşantı ve bozulmuş barsak florası karaciğer yağlanmasını kaçınılmaz hale getirir.

Karaciğer yağlanması devam ettikçe ve şiddeti arttıkça zamanla karaciğer dokusunda bozulma (inflamasyon, fibrozis) ve siroz gelişimi ve sonrasında karaciğer kanseri oluşumu gözlenebilmektedir.Siroz gelişmeden de yağlı karaciğerlerde karaciğer tümörleri oluşabilmektedir.

Görüntüleme yöntemleri ile karaciğer yağlanması saptanan bireylerin yüzde 18 inde karaciğerde doku bozulması(fibrozis), yüzde 10-15 inde ise siroz gelişmektedir.

Bu kadar hayati öneme sahip hasatlıkları davet eden bir bulgu olan karaciğer yağlanmasının önemi yeterince vurgulanmamaktadır.İlerleyen zaman içinde belki de karaciğer nakilleri sebepleri arasında ilk sıraya çıkabilecek olan bu durum saptanan bireylerin mutlaka hekim kontrolüne girmeleri ve düzenli takipleri çok önemlidir.

SAĞLIKLA KALIN

UZMAN DOKTOR DEMET ELVAN

Mesai saatleri: 09:00-19:00

Adres: İstanbul Caddesi Tan Sokak    Kemer Corner Sitesi İnci Blok No:23 Göktürk – Eyüp / İSTANBUL

Tel: 0 212 322 91 78

Cep: 0 533 730 91 88
Web  : 
www.drdemetelvan.com/

ÇİNKO MİNERALİ

Nezle, grip, sinüzit, zatürre, alerjik astım ve depresyon…Sonbahar mevsimiyle beraber görülme sıklığı artan hastalıklardır. Korunmada el yıkama, kapalı ve kalabalık ortamlardan uzak durmak, riskli bireylerin aşılanması, dengeli beslenme ve uyku, egzersiz dışında vücudumuzda eksikliği saptanan demir, D vitamini, B12 ve folik asit vitaminleri ve Çinko minerali eksikliğinin giderilmesi gereklidir.

Son yıllarda Çinko içerikli destek ürünlerin kullanımı arttığı için Çinko minerali ile ilgili bilgilerimi paylaşmak istedim.

Canlılarda büyük ölçüde protein ve enzimlerin yapısında yer alan Çinko memelilerin öncelikle sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve deri yapısında önemli göreve sahiptir. Beyinde ve omurilikteki nöronlarda(sinir hücreleri) yüksek miktarda bulunur ve hücrelerarası uyarıların iletiminde önemli rolü vardır.

Bağışıklık sisteminde beyaz kürelerin alt grubu olan lenfositlerin hastalık esnasında faaliyet göstermesinde önem taşır.

Her tip iltihabi reaksiyonda serbest oksijen radikalleri ile savaşarak antioksidan özellik gösterir. Antioksidan özelliği özellikle cilt sağlığında çok önem taşır.

Çinko minerali en fazla midye istridye gibi deniz ürünlerinde olmak üzere, balık, dana, koyun eti, hindi eti, dana karaciğeri, fındık fıstık ve cevizde ve baklagillerde bulunur. Gıdalarla alınan çinkonun yüzde 30 u ince barsaklardan emilir. Ortamdaki demir, kalsiyum, fosfat, fitatlar emilimini azaltırken, hayvansal proteinler çinko emilimini artırır.

ÇİNKO EKSİKLİĞİ, büyümenin hızlandığı dönemler, hamilelik, emzirme, yaşlılık pretermlik gibi fizyolojik nedenlerle olabildiği gibi diyetle alım azlığı (vejeteryanlık), sindirim sistemi hastalıklarına bağlı emilim bozuklukları, karaciğer ve böbrek yetersizliğinde, ağır yanıklarda, yüksek ateşle seyreden hastalıklarda(terleme ile kayıp nedeniyle)ve alkolizme bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.

Eksikliği sinir sistemi, bağışıklık sistemi ve cilt sağlığını olumsuz etkiler. Kan ve beyindeki çinko düzeyinin azalması bazı başta majör depresyon olmak üzere sinir sistemi hastalıklarının oluşumuna zemin hazırlar. Saç dökülmesi tırnak bozuklukları, yaralarda iyileşmenin gecikmesi dışında bir çok cilt hastalığına artmış eğilim yaratır. Bağışıklık sistemindeki hücrelerin sayılarının ve görevlerinin azalması ile enfeksiyon ajanlarının vücudumuza yerleşerek hastalık oluşturması kolaylaşır. Başta ishaller olmak üzere viral ve bakteriyel enfeksiyonlarda artış olur.

Son yıllarda yapılan çalışmalarda kontolsüz ve aşırı miktarda çinko tüketiminin beyin ve omurilikteki sinir hücrelerinde hasara yol açacağı ile ilgili görüşler mevcuttur. ,Bu konuda çalışmalar devam etmektedir.

Çinko eksikliğini düşündüren halsizlik, unutkanlık, saç dökülmesi, iştahsızlık, ciltte kuruma, yara iyileşmesinde gecikme ve sık enfeksiyon geçirme şikayetleri ortaya çıkması durumunda serum çinko düzeyi tayin edilerek tedavi düzenlenmesi daha yerinde olacaktır.

Hastalıksız bir kış geçirmeniz dileğiyle….

EKLEM AĞRILARI VE ÖNEMİ

Eklem hastalıkları bir veya birden fazla eklemde ağrı ve şişlik ile kendisini gösterir. Başta gut hastalığı ve septik artrit (bakterilerle oluşan eklem iltahabı) olmak üzere bazı eklem hastalıkları eklem harabiyeti ve sonrasında işlevsel bozukluklara yol açar.Bu nedenle eklemde şişlik ve kızarıklık olmadan sadece ağrı varlığında bile mutlaka hekime başvurulmalıdır.
eklem ağrı ve önemi

Gut artriti(gut hastalığındaki eklem iltahabı), septik artrit ve osteoartrit (dejenerasyona bağlı ileri yaşta oluşan) kalıcı eklem harabiyetine yol açan hastalıklar arasında ilk sıralarda yer almaktadır.

Ayrıca daha genç ve orta yaş grubunda iç organ harabiyetine de sebep olabilen ve damar iltahabı ile beraber seyreden Romatoid artrit, Sistemik Lupus, Skleroderma, Sjögren sendromu gibi romatolojik hastalıklar erken teşhis edilip tedavi edilmemesi durumunda ağır klinik tablolara yol açabilen rahatsızlıklardır.

Özellikle 20-50 yaş arası başta olmak üzere bir kişinin eklem ağrıları , saç dökülmesi, halsizlik ve kilo kaybı varsa mutlaka ileri tetkikler ile romatolojik hastalık olup olmadığı araştırılmalıdır.

Sağlık ve barış dolu günlere….

FOLİK ASİT VE ÖNEMİ

Folik asit de B12 vitamini gibi her canlı hücrede DNA , RNA ve protein sentezi için gerekli önemli bir vitamindir. Karaciğerde konjuge halde depolanan folik asit gıdalarla alındığında ince barsaklarda emilime hazırlanır.İnce barsak hücrelerince Aktif formu olan tetrahidrofolata indirgenir ve emilir. Folik asitin biyolojik işlevleri çok önemlidir.Eksikliğinde başta kan hücreleri olmak üzere hızlı üremesi olan sistemlerde bozukluklara yol açmaktadır.

Folik asit eksikliğinin sebepleri:

1. Hızlı büyüme dönemlerinde ihtiyacın artması,

2. Metabolizma hızının arttığı durumlar(tiroid hastalıkları, kronik hastalıklar, kanser vb)

3. Emzirme ve gebelik

4. Sindirim sisteminde emilim bozukluğu olan hastalıklar(malabsorbsiyon) arasında Türkiyede en sık görülen Çölyak hastalığı

5. Alkolizm ve aşırı alkol tüketimi( günde 80 gr ve üstü)

6. Bazı kan hastalıkları(hemolitik anemiler) ve cilt hastalıkları

7. Bazı ilaçlar(metotrexate,trimetoprim,sülfosalazin,epilepsi ilaçları) Hangi belirtilere sebep olur? Halsizlik çabuk yorulma unutkanlık, baş dönmesi, dilde ağrı ve hassasiyet başlıca belirtilerdir.Bu belirtiler B12 eksikliğinde de görülebilir .Ayrıca saptanarak tedavi edilmelidir.


Folik asit eksikliğinin en ciddi hasar verdiği dönem gebeliktir.Folik asit eksikliğiolan gebelerin bebeklerinde beyin omurilik sisteminin gelişiminde bozukluklar ve anomaliler görülür. Folik asit eksildiğinde kanda homosistein yükselerek ateroskleroza(damar sertliğine) zemin hazırlar.

Tam kanıtlanmamakla beraber folik asit eksikliğinde başta akciğer rahim vekolon kanseri olmak üzere bir çok kanser türünde artış olabileceği düşünülmektedir.

Folik asit gıdalarda yeterince bulunmaktadır.En fazla dana ve tavuk karaciğerinde olmak üzere ayrıca ıspanak, taze portakal suyu,yeşil tane bezelye,karnabahar,marul,yumurta,ekmek ve pirinçte bulunmaktadır.

Eksikliğinin tedavisi her hastada farklı olabilmektedir.Beraberinde b12 vitamin eksikliğinin saptanıp tedavi edilmesi önemlidir.

Sağlıklı keyifli günler…

SENKOP(BAYILMA)

Hemen herkesin hayatında bir veya birkaç kez karşılaştığı bir durum olan SENKOP çok yaygın görülmektedir.Sağlık merkezlerindeki acil başvuruların yaklaşık %10 unu senkop şikayeti oluşturmaktadır.

Beyin kan akımının önemli ölçüde ve geçici azalması ile ortaya çıkan ,kendiliğinden düzelebilen şuur ve postür(duruş) kaybı olarak tanımlanır.Sebepler çok çeşitli olup seyir ve sonucu çok değişken olabilmektedir.Genç,sağlıklı insanlarda görülen ve sebebi bilinen senkoplar iyi seyirli iken,özellikle yaşlılarda görülen senkoplar çok ciddi kalp hastalıkları ile birlikte olabilirler ve bir sonraki bayılma nöbeti ani ölümle sonuçlanabilir.Bu nedenle baygınlık geçiren hastaların mutlaka sebebe yönelik ileri tetkikler ile değerlendirilmeleri şarttır.

Senkop nedenini saptamada en önemli değerlendirme hastanın anlattıklarına göre değil, bayılma anında hastayı gören kişinin anlattıklarına göre yapılmalıdır.

Senkopa sebep olan rahatsızlıklar:

1-Kalp damar sistemi ve solunum sistemi kaynaklı

a-Kalpteki ileti sistemindeki hasarlardan kaynaklanan kalbin yavaşlaması ya da hızlanmasına neden olan gerek istirahat anında gerekse egzersizde ortaya çıkabilen her türlü ritm bozuklukları zamanla ani kalp ölümüne dahi sebep olabilmektedir.

b-Kalp ve akciğer kökenli bayılma nedenleri

-akciğerde emboli(pıhtılaşma)

-Pulmoner hipertansiyon(akciğerlerin kan dolaşımını sağlayan ana damarda basınç artışı)

-Kalp  tümörleri

-Miyokard(kalp kası) hastalıkları

-Perikard(kalp zarı) hastalıkları

-Aort kapak hastalıkları

2-Kalp dışı bayılma sebepleri

a-Vazovagal(sinir sistemindeki otonom ayar bozulması sonucu kalp hızı ve kan basıncı düşmesi) senkop

-en sık görülen bayılma nedenini oluşturur.Genellikle genç sağlıklı bireylerde ortaya çıkar.Dakikalar içinde kendiliğinden düzelir.

b-Postural(ortostatik) hipotansiyon

-bazı tansiyon düşürücü ilaçlar

-Şeker hastalığı ve alkola bağlı nöropatiler

-Psikolojik sebepler ve bazı antidepresan ve antipsikotik ilaçlar

-Vücuttaki kan ve sıvı kayıpları(her türlü kanama,böbreküstü yetmezliği)

3-Karotid sinüs duyarlılığı

Boyunda beyine giden ana damar üzerinde bir bölgeye basınç yapılması ile ortaya çıkar.Genelde yaşlılarda olan başı sağa sola çevirmekle , sıkı yakalı elbise giymekle vetraş olurken tetiklenir.

Daha az görülen bir sebep olsa da kalp yavaşlamasına sebep olarak bayılma oluşursa kalp pili gerekli olur.

4-Bazı durumlar:öksürük, miksiyon(idrar yapma) defekasyon(dışkılama) sırasında da baygınlık oluşabilmektedir.

DİYABET(ŞEKER HASTALIĞI ) ve BÖBREK

Komplikasyonlarla seyreden şeker hastalığının en ağır hasar verdiği organlardan biri böbrektir.Tıp dilinde diyabetik nefropati olarak bilinen bu rahatsızlık erken dönemde çok sinsidir.En erken dönemde böbreklerin filtrasyon(süzme) görevi bozulmadan önce çok basit bir idrar tetkiki ile saptanır.Mikroalbuminüri safhası olarak bilinen bu dönemde hastaların herhangi bir şikayeti olmaz.İlerleyiş devam ettiği 5-10 yıllık zaman diliminde özellikle ayak bileklerinde belirgin vücut şişlikleri ve tansiyon(kan basıncı artışı) yükselmesi başlar. Hipertansiyon başlaması böbrek faaliyetinin iyice bozulduğu anlamına gelir.Tedavi edilmeyen hastalar hızla böbrek yetersizliğine girer ve diyaliz ya da transplantasyon(nakil) gerekir.Bu hastalarda kalp ve damar hastalıkları en önemli ölüm sebebidir.

Diyabetik nefropatinin erken teşhisi çok önemlidir.Mikroalbuminüri safhası dediğimiz erken dönemde kan şekerinin düzenlenmesi ve böbrek hasarını önleyici tedavilerin kişiye göre düzenlenmesi böbrek yetmezliğine gidişi yavaşlatacağı için çok çok önemlidir.

Diyabet hastalarımız düzenli kontrolleri ihmal etmektedirler.En geç 6 ayda bir hekimleriyle iletişime geçen Diyabet hastalarının yaşam kalitesi yükselir 🙂

Sevgiler sağlıklı günler