KANSERDEN KORUNMAK VE ERKEN TEŞHİS

kanser-korunma

Kanser;hücrelerde DNA hasarı sonucu hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ve çoğalmasıdır.Vücudumuzda hergün kanserli hücreler oluşur ve immune(bağışıklık sistemi) tarafından yok edilir. Kanser hücreleri immune sisteme galip gelirse kontrolsüz çoğalarak akciğer meme bağırsak mide pankreas tiroid bezi karaciğer gibi bir çok organda tumor(ur) oluşturarak hastalığı ortaya çıkarırlar.
Kanser hastalığı genetic ve çevresel faktörler bir araya geldiğinde ortaya çıkmaktadır.Genetik yatkınlık olmadan da kanserojen birçok etken kanser yapabilmektedir.
Kanserden korunma birincil ve ikincil korunma olarak sınıflandırılır.
Birincil korunmada genetic ve çevresel faktörler ele alınır.

1.Akciğer ,yutak,gırtlak,ağız dil dudak, pankreas, meme ,rahim ağzı,mesane tümörlerinin oluşum ve yayılımında rolü olan en önemli kanserojen SİGARA dır. SİGARA İÇİMİNİN DURDURULMASI kanser oluşumunun en erken evresi olan hücre metaplazisini yok etmektedir

2.BESLENME VE EGSERSİZ ALIŞKANLIKLARININ DÜZENLENMESİ:
Hayvansal yağ ve şeker oranı yüksek,az lifli beslenme tarzı meme bağırsak prostat ve rahim ağzı kanseri riskini artırmaktadır.
Günlük beş porsiyon mevsiminde yetişen hormon ve tarım ilacı içermeyen sebze ve meyve içerikli lifli beslenme diyetteki yağ miktarını azaltarak hem kansere, hem de kalp dammar hastalıklarına karşı koruyucudur.Ayrıca kalsiyumdan zengin besinler(ev yoğurdu,günlük süt ve süt ürünleri) barsak polip ve kanserlerine karşı koruyucudur.
Haftada 3-5 kez yapılan düzenli yürüyüş yüzme gibi aktiviteler kan şekerinizi dengeleyerek size kanserden korumaktadır.
3.Vücutta bulunabilen hepatit b,hepatit c ve HPV virüslerine karşı önlem alınması.Hepatit b ve c karaciğer kanseri,HPV rahim ağzı kanserine sebep olabilmektedir.

4.Kronik enfeksiyon etkeni olan Helikobakter pilori bakterisinin tedavisi mide kanserinin oluşumunu azaltır.
5.Östrojen içerikli ilaçların kullanımının kısıtlanması meme ve karaciğer rahim kanserlerine karşı koruyucu olabilir.
6.Alkol tüketimi günde 1-2 kadeh şarap veya bira ile sınırlandırılmalıdır.Alkol karaciğer ,yemek borusu,baş boyun tümörlerinin oluşumunda rol almaktadır.

7.Güneş yanıklarının önlenmesi, melanoma dediğimiz cilt kanserine karşı koruyucu olur
8.Son yıllarda D VİTAMİNİ EKSİKLİĞİ nin kanser oluşumunda rolü olduğu saptandı.Dvitamininizi ölçtürün hekiminize danışın.
Kanserde ikincil korunma bulgu vermeyen tümörlerin saptanıp tedavi edilmesidir.Günümüzde erken teşhis ile kanserden ölümlerin azaltılması için kanser taramaları önem kazanmaktadır.

Tarama önerilen üç kanser tipi var:
1.50 yaş üstü tüm bireyler kolon kanseri için kolonoskopi ve hekim kontrolüyle yıllık dışkıda gizli kan tetkiklerini yaptırmaları gerekli
2.40 yaş ve üstü tüm bayanlar meme kanseri açısından mammografi ve yıllık hekim kontrolü yaptırmaları
3.30 yaş üstü bayanlarda serviks(rahim ağzı) kanseri açısından jinekolojik controller
Bu üç kanser dışında ayrıca
Yoğun sigara içen bireyler,şeker hastaları,uzun sure bağışıklık sistemi baskılayıcı ilaç kullanmış hastalar,birinci derece akrabalarında meme,akciğer,kolon,tiroid kanseri olan kişiler daha erken yaşlarda erken teşhis için hekimleriyle temesa geçmelidirler.

Uzman Doktor Demet Elvan
İç Hastalıkları Uzmanı
İletişim
Adres : İstanbul Cad. Tan Sokak Kemer Corner Sitesi İnci Blok No:23 Göktürk – Eyüp
Telefon : 0212 322 91 78
www.demetelvan.com

KOLON(KALIN BARSAK ) KANSERLERİ

Kalın-Bağırsak-Kanseri-Hakkında-Bilinmesi-Gereken-Herşey-4365

Kolon kanserleri tüm dünyada 3. En sık izlenen kanser olup her yıl 1 milyon yeni hasta bildirilmektedir.Kadın ve erkeklerde eşit sıklıkta görülen kolon kanserleri gelişme riski kırklı yaşlarda artmaktadır.Ortalama görülme yaşı 60-65 tir.
Yapılan epidemiyolojik çalışmalar kolon kanserlerinin yaklaşık %10 unun genetic yatkınlıkla ilgili olduğunu göstermiştir.Birinci ve ikinci drece akrabalarında ailevi polipozis(FAP)sendromu ve erken yaşta kolon kanseri olan bireyler genetic olarak yatkın Kabul edilmektedir.
Ayrıca iltihabi barsak hastalıkları olan ülseratif kolit ve crohn hastalığı olan kişilerde kanser riski artmıştır.
Diyetle ilgili risk faktörleri arasında yağ ve kolesterolden zengin az posalı beslenme,hareketsizlik ve fazla kilolu olmak, şeker hastalığı kolon kanseri riskini artırmaktadır.
Hastalık erken dönemde hiç bir belirti vermeyeceği gibi hafif bir karın ağrısı şişkinlik gibi şikayetlere yol açabilir.Ayrıca tümörün yerleşimine göre de kabızlık, dışkı çapında azalma, bulantı kusma,halsizlik kilo kaybı gibi belirtiler de olabilir.
Hastalık erken dönemde tanındığında tedavisi mümkün olduğu için ortalama riskli 50 yaş üstü bireylere şikayeti olmasa bile tarama önerilmektedir.Ayrıca birinci derece akrabalarında kolon kanseri ve adenom saptanan kişilere 40 yaşında taramaya başlamak gerekmektedir.
Kolon kanserlerinden korunmak için ne yapmalı?
-Yağdan fakir sebze ve meyveden zengin posalı, kalsiyumdan zengin(yoğurt vb) diyetle beslenmek
-Düzenli spor yaparak ideal kiloda olmak
-Diyabet varsa kanşekeri konrol altında tutulmalı
Ayrıca uzun surely aspirin kullanan bireylerde barsak kanseri gelişmesi  ve buna bağlı ölümlerin  yarı yarıya azaldığı gösterilmiştir.
ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR

VİTAMİN D VE ÖNEMİ

Kalsiyum ve fosfor metabolizmasında çok önemli rolü olan D vitamini eksikliği kendisini kas ve kemik ağrıları adele krampları ile gösterebildiği gibi hiç bir belirti de vermeyebilir.

Eksikliği kanda D vitamin düzeyi ölçülerek saptanır.

Dvitamini yağda eriyen bir vitamindir.Cildimiz güneşin UVB ışınları sayesinde Dvitamini üretir. Bu üretim güneş ışınlarının dik  olduğu 11-15 saatleri arasında belirgindir.Üretilen Dvitamini böbreklerimizde aktifleşir ve görev yapmaya hazır hale gelir.

Dvitamini içeren gıdaların sayısının az olması ve yeterince güneşe çıkılmaması Dvitamini eksikliğine sebep olur.

Uzun sureli Dvitamini eksikliğinin sadece kemik erimesi(osteoporoz) değil meme kolon pankreas kanserlerini,hipertansiyon ve kalp hastalıklarını,Tip 2 diyabeti(şeker hastalığı), tiroid hastalıklarını ve depresyonu tetiklediği bilinmektedir.

Güneşli günler…

 

Uzman Doktor Demet Elvan
İç Hastalıkları Uzmanı

İletişim
Adres : İstanbul Cad. Tan Sokak Kemer Corner Sitesi İnci Blok No:23 Göktürk – Eyüp
Telefon : 0212 322 91 78
www.demetelvan.com

D VİTAMİNİ

VİTAMİN D VE ÖNEMİ

Kalsiyum ve fosfor metaboizmasında çok önemli rolü olan Dvitamini eksikliği kendisini kas ve kemik ağrıları adele krampları ile gösterebildiği gibi hiç bir belirti de vermeyebilir.

Eksikliği kanda D vitamin düzeyi ölçülerek saptanır.

7ad374e2-0794-4961-b2e3-f86eeba0eac6Dvitamini yağda eriyen bir vitamindir.Cildimiz güneşin UVB ışınları sayesinde Dvitamini üretir. Bu üretim güneş ışınlarının dik  olduğu 11-15 saatleri arasında belirgindir.Üretilen Dvitamini böbreklerimizde aktifleşir ve görev yapmaya hazır hale gelir.

D vitamini içeren gıdaların sayısının az olması ve yeterince güneşe çıkılmaması Dvitamini eksikliğine sebep olur.

Uzun sureli Dvitamini eksikliğinin sadece kemik erimesi(osteoporoz) değil meme kolon pankreas kanserlerini,hipertansiyon ve kalp hastalıklarını,Tip 2 diyabeti(şeker hastalığı), tiroid hastalıklarını ve depresyonu tetiklediği bilinmektedir.

Güneşli günler…

HEMATÜRİ (İDRARDA KANAMA)

Hematüri idrarda kan bulunması şeklinde açıklanır. Bu durum idrarda direkt gözle görülebileceği gibi idrar renginin normal olduğu durumlarda idrar tahlili ile de saptanabilmektedir.

Gerek böbrekle ilgili gerekse böbrek dışı sebeplere bağlı olan idrar kanamaları mutlaka ileri tetkik ile değerlendirilmelidir.

Böbrekle ilgili sebepleri sıralayacak olursak`;
-travma
-böbrek taşları
-glomerülonefritler
-enfeksiyon(pyelonefrit)
-böbreğin iyi ve kötü huylu tümörleri
-Damarsal hasarlar(vaskulit ve böbrek damarlarındaki pıhtılar)

Böbrek dışı nedenleri sayacak olursak;
-travma(örneğin idrar sondasına bağlı kanama)
-prostat ve mesaneye ait enfeksiyonlar
-İdrar kanalları ve mesaneye ait taşlar
-prostat ve mesane kanserleri
Hastalarımızca çok önemsenmeyen basit bir idrar tetkiki ile birçok hastalık komlikasyona sebep olmadan erken evrede saptanabilmektedir.

Sağlıklı günler

VİTAMİNLERİN YAŞAMIMIZDAKİ YERLERİ

VİTAMİNLERİN YAŞAMIMIZDAKİ YERLERİVitaminler hücrelerimizin faaliyetleri için çok az miktarları yeterli olan, eksikliklerinde ise bazı sorunlara neden olan organik bileşiklerdir.Vücudumuzda ya hiç üretilmedikleri yada yeterli miktarda üretilemedikleri için besinlerle dışarıdan sağlanmaları gerekir.Sağlıklı vücut gelişimi, sindirim fonksiyonları, bağışıklık sisteminin enfeksiyonlarla savaşması açısından gereklidirler.Ayrıca protein, yağ ve karbonhidratların kullanılmasını da sağlarlar.Vitaminler vücutta yakılmazlar, yani vitaminlerden enerji (kalori) alınmaz.

Vücudun normal çalışması için vitaminlere ihtiyacımız olduğu gerçektir.Ancak vitaminler enerji kaynağı değillerdir.Yediğimiz besinlerden alınan besin ögeleridir.Uygun ve sağlıklı bir beslenme vücudun vitamin ihtiyacını karşılar.

Günümüzde insanların çoğu dengeli ve yeterli beslenmesine rağmen vücutlarının vitamin almadığı düşüncesiyle ilave vitamin kullanmaktadır.Oysa sağlıklı beslenen kişilerde yüksek dozda ek vitamin alımı yararsız ve tehlikelidir.Buna ilaveten bir vitaminin aşırı alımı başka bir vitaminin görevini ters etkileyebilir.Örneğin yüksek dozda E vitamininin K vitamini eksikliğine yol açarak kanamalara sebep olması.

Vitaminlerin aşırı alımıyla vücudumuzda oluşabilecek bazı sorunlar, bu bileşiklerin bazılarının yağda eriyen özellikte olmalarından kaynaklanır.Yağda eriyen vitaminler A,D,E,K vitaminleridir.Pişirmeye dayanıklı olan bu vitaminler yağlarla emilirler, lenf dolaşımıyla atılırlar ve fazla alındıklarında karaciğerde depolanırlar.Balık, tereyağı,yumurta,süt,peynir,havuç,yapraklı sebzeler,domates,kayısı,muz ve patates A vitamininden zengindirler.Beslenmede yağın az yada hiç olmaması bu vitaminlerin eksikliğine yol açar.

A vitamini, fazlalığı bulanık görme, karaciğer bozuklukları, kemik hastalıkları, akciğer kanseri riskinde artışa sebep olurken,eksikliği ise enfeksiyon riskinde ve bazı göz hastalıklarının görülme sıklığında artışa sebep olur.

D vitamini, güneş ışınlarıyla deride sentezlenir.Kandaki kalsiyum düzenini ayarlar ve hücre gelişiminde rol oynar.Yumurta sarısı,süt,tereyağı,hayvan karaciğeri doğal kaynaklardır.Yeterli güneş ışığı alanlarda başka bir rahatsızlık yoksa D vitamini eksikliği olmaz.Fazla alındığında yumuşak dokularda kireç oluşumu, böbrek taşı ve damar sertliğine sebep olur.

E vitamini, antioksidandır ve hücre harabiyetini ve yaşlanmasını durdurur.Kalp hastalıkları riskini azaltır.Sıvı yağlar,tavuk,yumurta,kırmızı et,tahıl,sebze ve meyveler doğal kaynaklardır.Yüksek doz alımı K vitamini eksikliğine yol açar.

K vitamini, kanın pıhtılaşması ve kemik oluşumunda rolü vardır.Yoğurt ve kefir bağırsaklarda bakterilerin K vitamini üretimini artırır.Karaciğer,peynir,marul,lahana ve yeşil çay doğal kaynaklarıdır.Eksikliği nadir görülür, kanamaya eğilim artar.

Suda eriyen vitaminler B (B1,B2,B3,B5,B6,B7(biotin),folik asit,choline,B12) ve C vitaminleridir.Bu vitaminler pişirmeyle bozulurlar.

B ve C vitaminlerinin vücutta birikimleri çok nadirdir.İdrar yolu ile atılırlar depolanmaları az olduğu için gereksinim fazladır.Özellikle B vitamini eksikliğine sık rastlanmaktadır.Vitamin B12 dışındaki B vitamini eksiklerinin belirtileri bazen birkaç günde ortaya çıkar.B12 vitamin deposu ise kişiye bir yıldan uzun süre yeterli olmaktadır.C vitamini eksikliğinin belirtileri birkaç haftada ortaya çıkmaktadır.

VİTAMİNLERİN YAŞAMIMIZDAKİ YERLERİ .   B grubu vitaminler hububat, kuruyemiş, baklagiller ,süt ,yumurta ,peynir karaciğer et,yeşil sebzelerde bulunurlar.Eksikliklerinde kan hastalıkları (anemi) ve bazı nörolojik hastalıklıkların görülme sıklığı artar.C vitamininden zengin besinler;turunçgiller,kivi ve çilek başta olmak üzere taze meyve ve sebzelerdir.C vitamini güçlü bir antioksidan olup, bağışıklık sisteminin çalışmasında rol oynar.Eksikliğinde skorpit hastalığı, fazlalığında ise ishal, karın ağrısı, böbrek taşı oluşumu görülebilir.

Günümüzde yorgunluk,iştahsızlık,uykusuzluk,kilo kaybı gibi semptomları olan bazı bireyler ilave vitamin kullanmaktadırlar.Bu durum çok kez bazı hastalıkların teşhis ve tedavilerinin gecikmesine neden olmaktadır.

*Enfeksiyon hastalıkları (Viral hepatitler,Tüberküloz,AIDS,Mononükleoz,Brusellia)

*Tiroid bezi hastalıkları

*Diyabet (şeker hastalığı) ve hipoglisemiler

*Böbreküstü bezi bozuklukları

*Hipofiz bezi bozuklukları

*Kan hastalıkları (kansızlık,kan kanseri)

*Kronik böbrek hastalıkları

*Kronik karaciğer hastalıkları

*Kanserler (özellikle lenfoma)

*Kalp hastalıkları

*Sinir sistemi hastalıkları

*Psikiyatrik hastalıklar (depresyon,anorexia nervoza)

*İlaç etkileşimleri ve ilaç yan etkileri

Sonuç olarak hekim tarafından önerilmedikçe yüksek dozlarda vitamin kullanımı ciddi sağlık sorunlarına yol açabilmekte ve birtakım hastalıkların teşhis ve tedavilerini geciktirmektedir.Vücutta eksiklik veya hastalık yoksa yüksek dozda vitamin almanın gereği yoktur.

OSTEOPOROZ VE ÖNEMİ

Kemikler, kasları yapısal olarak destekleyen, hayati organları koruyan ve hücrelerin çalışması için gerekli olan kalsiyumun büyük bir kısmını (% 99) depolayan yapılardır. Kemik bütünlüğünün bozulması ve özellikle kemiklerdeki kalsiyum kaybının artarak kemiklerin zayıflaması sonucunda  kolaylıkla kırılabilir hale gelmesi ile oluşan iskelet sistemi hastalığına OSTEOPOROZ ( kemik erimesi) denir.

OSTEOPOROZ VE ÖNEMİOsteoporoz, her iki cinsi  ve tüm ırkları etkileyen ve sıklığı gittikçe artan, önemli mali yük getiren bir sağlık sorunudur. Yaş ile görülme sıklığı giderek artan osteoporoz, yaşlanmanın doğal bir sürecidir.Yaşla birlikte bağırsaklardan kalsiyum emilimindeki azalma, yetersiz kalsiyum alımı, deride D vitaminin sentezinin azalması,D vitamininin böbreklerde aktif formuna dönüşümünde azalma, menopozla birlikte azalan östrojen seviyeleri kemik erimesine sebep olmaktadır.

Yaş ile birlikte cinsiyet te önemlidir. Erkeklerde osteoporoz görülme sıklığı % 12.1 iken, kadınlarda %57 olarak bulunmuştur. Daha az olarak erkeklerde görülen osteoporozdan sıklıkla ikincil nedenler sorumludur: Kortizonlu ilaç kullanımı , aşırı alkol tüketimi,  seks hormonlarının azalması, sigara kullanımı, ailede osteoporoz öyküsü, D vitamini eksikliği, tiroid ve paratiroid bezinin aşırı faaliyeti, romatolojik hastalıklar, Diyabet, kemik iliği kanserleri.

Erkek osteoporozunun %40’ında bir sebep bulunamaz ve bu olgular primer (birincil) osteoporoz olarak kabul edilir.

Irksal özellikler: Siyah kadınlarda hastalığın görülme sıklığı %30 -40 daha düşüktür, kemik kaybı daha yavaştır.Ayrıca toplumlar arasında farklılıklar gözlenmektedir.Şehir toplumlarında kırsal bölgelere göre daha fazladır. Bunun önemli nedenleri  ; şehir insanın aktivitesindeki azalma, düşme ve travma sıklığında artış ve beslenme koşullarıdır.

Osteoporoz kemik kırığı olana kadar sesiz seyreder ve belirti vermez. En korkulan sonucu  kemik kırığıdır. Tüm kemiklerde kırık olabilmektedir.Fakat  en sık omurga, kalça, ve el bileğinde kırık gözlenir.Omurga kırıkları hafif bir yük kaldırma, eğilme, şiddetli öksürme gibi günlük aktiviteler ile görülebilir.Kalça kırıkları ise sıklıkla düşme sonucu gelişir. Kalça kırığına ikincil ortaya çıkan akciğer embolisi ve hastane enfeksiyonları ölüm riskini arttırmaktadır.Kalça kırığı gelişen hastaların üçte biri kalan yaşamını bağımlı olarak geçirmek zorunda kalır.

Kırığı etkileyen nedenler:  Osteoporotik kırıkların oluşumunda tek sebep azalmış kemik yoğunluğu değildir. Birçok farktör rol oynamaktadır: Anne karnından itibaren çocuklukta ve büyüme çağında kalsiyumdan fakir beslenme, genetik faktörler ( vitamin D reseptörleri ve kemik kollajen yapısı), fiziksel aktivite azlığı, sigara kullanımı,aşırı alkol tüketimi,kortizonlu ilaç kullanımı, güneş ışığından mahrum kalmak ve aşırı zayıflık olarak sayılabilir.

Kemik gelişiminde çevresel faktörlerden en önemlileri kalsiyum tüketimi ve egzersizdir. Büyümenin hızlı olduğu yıllarda, gebelikte ve emzirme döneminde kalsiyum gereksinimi en fazladır.Doruk kemik kitlesine ulaştıktan sonra kemik mineral yoğunluğu her iki cinste bir süre korunur. 35 – 45 yaşları arasında azalmaya başlar. Adet kanamaları kesildikten sonra kemik kaybı yaklaşık yedi kat artar.

Tanı: Osteoporoz  tanısı muayene yada radyolojik (röntgen ile) olarak doğrulanan osteoporotik kırık varlığında veya kemik mineral yoğunluğu (BMD) ölçümü ile konur. Tanı sonrası, kemik erimesi (osteoporoz) dışında kemik kaybı ve kırığa yol açan  diğer sistemik hastalıkların  mutlaka araştırılması gereklidir.

Osteoporoz için kimler risk altında?

  • 45 yaş öncesi doğal ya da cerrahi menopoza giren bayanlar,
  • 16 yaşından sonra adet görenler,
  • İleri yaş, kadın cinsiyet,
  • Zayıf yapılı ve beyaz tenli bireyler,
  • Ebeveynlerde osteoporoza bağlı kırık saptanlar ( özellikle kalça kırığı),
  • Sigara tüketenler,
  • Fazla alkol tüketenler,
  • Kalsiyum ve D vitamininden fakir beslenenler,
  • Aşırı kafein ( kahve ve kolalı içecekler) tüketenler,
  • Egzersiz yapmayan hareketsiz bireyler,
  • Azalmış testesteron seviyesi saptanan erkekler,
  • Kemik yıkımını hızlandıran ilaçları (kortizon, Lityum, tiroid hormonu, epilepsi ilaçları heparin türevleri) kullanan kişiler,
  • Romatolojik hastalıklar (Lupus , Romatoid artrit) ,
  • Kronik böbrek hastalıkları,
  • Sindirim sistemi hastalığı olanlar ( kolit ve ince bağirsak hastalığı),
  • Tiroid bezinin aşırı çalıştığı hastalar,
  • Paratiroid bezinin aşırı çalıştığı hastalar,
  • Tip -1 Diyabetli hastalar,
  • Böbrek üstü bezi aşırı çalışan hastalar,
  • Bazı kanser hastaları ( Multiple myelom ve metastaz yapan meme ve akciğer tümörleri)

     Günümüzde dünyada 200 milyon osteoporozlu kadın olduğu öngörülmektedir. Bu hastalık nedeniyle oluşan kırık olgularına yönelik sağlık harcamaları ve işgücü kaybı, hastalığın kırık oluşmadan erken teşhisini ve önlenmesini ön plana çıkarmaktadır.

Kemikleri güçlü tutabilmek ve osteoporoz riskini azaltabilmek için çocukluktan başlayarak her gün düzenli olarak besinlerimizle kalsiyum, gün ışığından veya uygun kaynaklardan D vitamini alınması gereklidir.

Kemik sağlığı için gerekli kalsiyum, süt ve süt ürünleri tüketilmeden sağlanamaz.Bu ürünler aynı zamanda kalsiyumun en iyi kullanımı için gerekli fosfor, magnezyum, çinko, protein ve B grubu vitaminleri de içermektedir.

OSTEOPOROZ VE ÖNEMİ   Kalsiyumun bağırsaklardan emilip kemiklerimizde depolanmasında D vitamininin önemi büyüktür.Günlük D vitamininin çoğunun( % 85) güneş ışığından alındığı unutulmamalıdır. Doğal gıda kaynakları arasında D vitamini bakımından zengin olanlar uskumru, somon, sardalye, palamut gibi yağlı balıklar, dana ciğeri ve yumurta sarısıdır. Ayrıca kemik sağlığı için  yeterli ve dengeli protein tüketimi de önemlidir.

 

Egzersizin önemi: Her yaşta hem osteoporozdan korunmak, hem de genel sağlığa olumlu etkilerinden dolayı düzenli egzersiz yapmak önemlidir. Ağırlık egzersizleri, yürüme, jogging, dans, tenis ve merdiven çıkma egzersizleri önerilmektedir. İdeal olan haftada en az 3-4 defa egzersiz yapılmasıdır. Ancak ,  egzersiz programından önce bireylerin doktor kontrolünden geçmeleri önemlidir.

OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)

 OBEZİTE (ŞİŞMANLIK) Obezite,vücuttafazla miktarda yağ dokusu bulunmasıdır.Ortalama insan ömrünün çok uzun olmadığı dönemlerde obezite güç ve sağlık göstergesi iken günümüzde tedavisi gerekli bir hastalık olarak kabul edilmektedir.Vücut yağ oranları erkeklerde ağırlığın %15-18’ini, kadınlarda ise %20-25’ini oluşturur.Erkeklerde bu oran %25’i , kadınlarda ise %35’i geçerse şişmanlık oluşur.

Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada obezite görülme sıklığı giderek artmaktadır.Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 1995-2000 yılları arasında dünyada obezitenin %50 artarak 300 milyona ulaştığını ve mutlaka tedavi edilmesi gereken kronik bir hastalık olduğunu ilan etmiştir.

Ülkemizde şişmanlık, gelişmiş batı ülkelerinden geri kalmamakta,özellikle kadınlarda %30 gibi yüksek bir yüzde ile görülmektedir.Türkiyede yapılan bir çok çalışma sonucu değerlendirildiğinde her üç kadından biri ve her beş erkekten biri şişmandır.Genel obezite sıklığı ise %25’tir.ABD’de bu rakam %33’tür.

 Kimlerde şişmanlık daha sıktır?

 *Endüstrileşmiş, gelişmiş ülkelerde yaşayanlarda daha  sıktır.

*Şehirlerde yaşayanlarda daha sıktır.

*Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır.

*Yaşla azalan metabolizma hızı obeziteyi artırır. Fakat günümüzde çocuklarda ve adolesanlarda şişmanlık giderek artmaktadır.

*Yeterli fiziksel aktivitede bulunmayanlarda sıktır.

*Düzensiz ve yüksek kalorili beslenen bireylerde (özellikle fast-food beslenenlerde)

*Eğitim düzeyi ve gelir azaldıkça obezite artmaktadır.

*Evlilik sonrası obezite artar.

*Alkol tüketimi obeziteyi artırır.

*Sigaranın bırakılması sonrası kilo artışı olabilmektedir.

   Neden şişmanlıyoruz ?

OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)Harcadığımızdan fazla kalori aldığımızda fazla enerji vücudumuzda yağ olarak depolanır ve şişmanlarız.Şişmanlığın oluşumunda başlıca neden hareketsizlik ve aşırı kalori alımı olmakla birlikte genetikve çevresel faktörlerin,psikolojik durumun,bazı hastalıkların da önemli etkileri vardır:

*Alınan bazı ilaçlar:Kortizoniçerikli ilaçlar, psikiyatride kullanılan antideprasan ve antipsikotik ilaçlar, doğum kontrol hapları

*Hormonal hastalıklar:

a)Cushing sendromu (böbreküstü bezinin aşırı faaliyeti)

b)Hipotiroidi (tiroid bezinin yetersiz çalışması)

c)Polikistikover sendromu (kadınlarda yumurtalık kisti)

d)Büyüme hormonu yetersizliği

e)Hipogonadizm (seks hormon azlığı)

Şişmanlıkta kalıtımın (genetiğin) rolü

  Yapılan çalışmalar şişmanlık oluşumunda kalıtımsal faktörlerin %25-40 oranında rol oynadığını göstermiştir.Şişman kişilerin çocuklarında obezite riski 2-3 kat fazladır.Anne ve babanın ikiside şişman ise çocuklarının %80’inde erişkin yaşta şişmanlık gelişir.Çocukluk çağında fazla kilolu olan çocukların yarısının erişkin dönemde aşırı kilolu olma riski vardır.

 Obezite tedavi edilmezse ne olur ?

Şişmanlık başta,  şeker hastalığı (diyabet), kalp hastalığı, yüksek tansiyon ve inme dahil pek çok ağır  hastalığa sebep olur.Örneğin 6-8kg’lık kilo artışı, kilo almayan kişilere göre şeker hastalığı riskini iki kat artırmaktadır.Ayrıca obezite; meme,rahim,prostat,safra kesesi ve kolon (kalın bağırsak) kanserleri,reflü,uyku apnesi,eklem kireçlenmeleri,venöz yetmezlik (varisler),adet  düzensizliklerine ve psikolojik bozukluklara yol açmaktadır.

 Kimlere obez (şişman) diyoruz ?

Obezite tanısında pek çok yöntem olmasına rağmen beden kitle indexi (BKİ) ve bel çevresi ölçümü tanı için yeterlidir.

BKİ;

Kilogram cinsinden vücut ağırlığının, boyun metre cinsinden karesine bölünmesi ile hesaplanır.

kg / boy(m2)  ———>> Beden kitle indexi

Obezite,

18,5 – 24,9 kg/m2  ise NORMAL

25    –  30   kg/m2  ise AŞIRI KİLOLU

>  30    kg/m2  ise  ŞİŞMAN (OBEZ)

>  40    kg/m2  ise MORBİD OBEZ (ÖLÜMCÜL ŞİŞMAN) olarak sınıflandırılır.

BKİ’nin önemli bir eksikliği, obezitenin çok önemli komplikasyonlarıyla ilişkili olan vücut yağ dağılımı hakkında fikir vermemesidir.Yağların karın ve iç organlarda toplandığı şişmanlığa elma tipi şişmanlık diyoruz.Bu kişilerde vücudun üst yarısı şişmandır.Yağlar kalça ve uylukta toplanıyorsa armut tipi şişmanlık diyoruz.Elma tipi şişmanlık sağlık açısından daha tehlikelidir.Bu bireylerde kalp hastalıkları, şeker hastalığı ve kan yağlarında yükseklik daha çok görülür ve mutlaka tedavi edilmesi gerekir.Bu nedenle vücut  yağ dağılımını yansıtan belirteçlerden bel kalça oranı ve bel çevresi çok yaygın kullanılmaktadır.Bel kalça oranı(BKO)nın kadınlarda 0,9 erkeklerde ise 1’in üzerinde olması durumunda elma tipi şişmanlığa işaret eder.

BEL ÇEVRENİZİ ÖLÇÜNÜZ

Göbek hizasından yapılan bel ölçümü erkeklerde 102cm, kadınlarda 88cm’den fazla olursa diyabet(şeker hastalığı),kalp hastalıkları açısından risk artmış anlamına gelmektedir.

Hem şişmanlığa neden olan hastalıkların ortaya çıkarılması hem de şişmanlığın yol açtığı hastalıkların saptanması açısından obezite tedavisinin beslenme uzmanları ve hekimlerin işbirliği ile düzenlenmesi gerekmektedir.

 

MİDENİZİN GİZLİ DÜŞMANI HELİKOBAKTER PİLORİ

İlkez 1982 ‘de keşfedilen   Helikobakter  pilori isimli bakteri, insan mide ve on iki parmak bağırsağında çeşitli hastalıklara yol açan bir mikroorganizmadır. Temiz olmayan yemek ve sularla (özellikle şehir şebeke suları) , kötü çevre koşulları,   enfeksiyonlu    bireyin  tükrük ve mide salgıları ile (örneğin kirli endoskoplar) , bakterinin bulaşıcılığı artmaktadır.

Gelişmiş ülkelerde görülme sıklığı %20-50 iken, Ülkemizde her yüz kişinin %70-90’ında bu bakteri bulunmaktadır.

Helikobakter pilori, spiral şekilli ,  düşük oranda oksijen bulunan ortamlarda üreyebilen, salgıladığı enzimlerle, kendisine yaşama ortamı yaratan ve bulunduğu dokuda hastalık oluşturan bir mikroorganizmadır.   Mide ve- veya onikiparmak bağırsağına yerleşerek hastalık oluşturur. Salgıladığı  üreaz enzimi ile bazik bir ortam yaratarak Mide asidinden kendisini korur, proteaz ve sitotoksinlerle de doku hasarını başlatır.

MİDENİZİN GİZLİ DÜŞMANI HELİKOBAKTER PİLORİ       MİDE :  Büyük miktar yiyeceğin geçici olarak depolandığı , 1,5 – 4 litreye kadar sıvı tutabilen yiyeceklerin fiziksel ve kimyasal olarak parçalandığı bir organdır.Mide ve duodenum  (onikiparmak bağırsağı) iç yüzü  mukoza isimli bir örtüyle kaplıdır. Bu örtü sindirim sıvıları, hormonlar, hidroklorik asit,  mukus salgılayan hücreleri içerir. Helikobakter pilori bakterisi bu örtüdeki hücreler ile mukus salgısı arasına yerleşerek bazı enzimatik faaliyetler ile bulunduğu yerde  yangı (iltihap) oluşturarak mukoza bütünlüğünü bozar ve hastalık   oluşturur. Eğer yangı mide iç yüzünde ise gastrit, duodenum (onikiparmak bağırsağı) iç yüzünde ise duodenit (oniki parmak bağırsağında iltihap) oluşturur.

Bakteri hemen her zaman gastrit oluşturur. Bakteriyi taşıyanların %15’inde ise ülser (mide veya onikiparmak bağırsağında) oluşur. Özellikle çok fazla ağrı kesici, antiromatizmal ilaç, kan sulandırıcı ilaçlar ve kortizon  kullananlarda Helikobakter pilori bakterisi ülserin büyümesi ve ülsere bağlı kanamaların artışına sebep olmaktadır.

Helikobakter  pilori Dünya Sağlık örgütü tarafından 1994 ‘de mide kanseri için birinci derecede kanserojen olarak ilan edilmiştir. Mide kanseri, en sık görülen 4. kanser türüdür ve dünyada kanserden ölüm nedenleri içinde 2. sırada yer almaktadır. Mide lenfomaları da bu bakterinin sebep olduğu hastalıklar içinde yer almaktadır.

Helikobakter pilori , gastrit, ülser ve mide kanserleri  dışında aşağıdaki rahatsızlıklara da sebep olmaktadır:

  • Demir ve vitamin B12 eksikliği ve kansızlık
  • Kötü ağız kokusu.
  • Bazı cilt hastalıkları.
  • ITP ( idiopatik trombositopenik purpura) isimli kan hastalığı.
  • Ateroskleroz (damar sertliği)

Bakterinin midede kalış süresi uzadıkça , ilerleyen yıllarda bireyde hastalık görülme olsaılığı artmaktadır.Çocukluk yaşlarda bu bakterinin vücuda alınıp alınmadığına dikkat edilmeli ve mutlaka tam olarak tedavisi yapılmalıdır.

Bakteri nasıl tespit edilir ?

Karın üst kısmında rahatsızlık, yemek sonrası şişkinlik, gaz, bulantı, ağıza acı su gelmesi,şeklinde tarif edilen dispepsi varlığında , tıbbi muayene sonrası, pratik olarak nefes testi  veya dışkıda bakteri Antijen testi ile tespit edilir.Ayrıca endoskopik (gastroduodenoskopi) inceleme sırasında alınan doku örneklerinde de bakteri tespit edilmektedir.

Helikobakter pilori bakterisinin sebep olduğu hastalıklar içinde en önemlisi mide kanseridir. Mide kanseri için birinci derecede kanserojen Helikobakter  pilori olmakla beraber ayrıca ;

  • Tuzlu gıda tüketimi, ızgara et tüketimi, çiğ et, tütsülenmiş et tüketimi, sebze ve meyvenin az tüketilmesi ,
  • Daha önce midede ülser ve-veya polip saptanmış olması,
  • Pernisiyoz anemi (Atrofik gastrit zemininde gelişen B12 eksikliğine bağlı kansızlık),
  • A (+) kan grubuna sahip olmak,
  • Bazı genetik özellikler (BRCA1 -BRCA2 gen mutasyonları),
  • Birinci derecede akrabalarda mide kanseri görülmesi,
  • Sigara (günde 10 adet ve üstü)içilmesi,
  • Alkol tüketimi

mide kanserine yakalanma riskini arttırır.

 

Mide kanserleri çoğu kez erken evrede hiçbir semptom vermezler. Karın ağrısı, şişkinlik, iştahsızlık,kilo kaybı,erken doyma,kusma kansızlık, (özellikle erkekte demir eksikliği)ve yorgunluk şikayetleri ile başvurulduğunda hastalık ilerlemiş olmaktadır.

Kanserden nasıl  korunabilirsiniz?

  • Sigara ve alkol tüketiminizi sınırlandırın.
  • Katkı maddeli gıdaların tüketimini azaltın.
  • Hayvansal yağ ve kırmızı et tüketiminizi sınırlandırın.
  • Mutlaka düzenli egzersiz yapın.
  • Stresten ve aşırı yorgunluktan kaçının.
  • Günde 5-7 porsiyon taze sebze ve meyve tüketin.
  • Özellikle C ve D vitamininden zengin gıdaları sofranızdan eksik etmeyin (süt ürünleri,özellikle yoğurt, turunçgiller,kivi, brokoli).
  • Omega – 3’den zengin gıdaları ,(balık, ceviz,keten tohumu) haftada 3-4 defa tüketin.

UNUTMAYIN ERKEN TEŞHİS HAYAT KURTARIR . DÜZENLİ KONTROLLERDEN KAÇMAYIN.

KARIN AĞRISINI DİKKATE ALIN…

Ağrı, toplumumuzda en çok rastlanan şikayetlerden biri olup, KARIN AĞRILARI da herkesin yaşamı boyunca en az bir kez karşılaştığı bir durumdur. Doktora müracaat sıralamasına bakarsak, karın ağrısı ilk sırada yer almaktadır.

Karın ağrısı, süregelen organik veya fonksiyonel (işlevsel) bir bozukluğun habercisi olarak ortaya çıkan bir belirtidir. Çocuklarda ve yetişkinlerde karın ağrısına sebep olan hastalıklar farklılık gösterir.

karın ağrısı  Yetişkinlerde karın ağrısı şikâyeti değerlendirilirken, hastanın yaşı, ağrının süresi, yeri, şiddeti, eşlik eden diğer semptomlar ve hastanın sigara, alkol alışkanlığı, kullandığı ilaçlar (özellikle kan sulandırıcı ilaçların yolaçabileceği karın içi kanama), geçirdiği ameliyatlar, kronik bir hastalığı ( diyabet, hipertansiyon, dolaşım bozukluğu, karaciğer ve böbrek rahatsızlığı) olup olmadığı, birinci derece akrabalarda mevcut hastalıklar (örnek:Ailevi  Akdeniz Ateşi, sindirim sistemi kanserleri, rahim ve over kanserleri)  mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

Detaylı muayene sonrası Tam Kan Sayımı, idrar tetkiki, dışkıda parazit ve gizli kan incelemeleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, ultrasonografi, elektrokardiyografi ve gereğinde kolonoskopi ve gastroskopi tetkikleri ile değerlendirilerek karın ağrısına neden olan hastalıklar tespit edilmektedir.

Karın ağrısı haftalar ve aylardır sürüyorsa , tekrarlıyorsa, şiddeti artıyorsa ve devamlılık gösteriyor ise KRONİK özelliktedir ve mutlaka detaylı incelenmelidir. Kronik karın ağrısına sebep olan hastalıkları sıralandırırsak;

  • Peptik ülser hastalığı
  • Mide kanserleri
  • Safra kesesi ve safra yolları hastalıkları
  • Karaciğer tümörleri
  • Pankreas hastalıkları (pankreas bezi iltihabi hastalıkları ve tümörleri)
  • İrritabl kolon sendromu (spastik kolon)
  • Kolon (kalın bağırsak) kanserleri
  • İnce bağırsak hastalıkları (enfeksiyon ve tümörleri)
  • Kronik bağırsak tıkanıkları
  • Tüberküloz peritonit (karın zarının tüberkülozu)
  • Böbrek tümörleri
  • Bağ dokusu hastalıklarında oluşan vaskulit (damar iltihabı)
  • Rahim ve yumurtalıkların enfeksiyon, kist ve tümörleri
  • Kurşun zehirlenmesi
  • Porfiri
  • Ailevi Akdeniz ateşi
  • Erkek üreme organlarının enfeksiyon ve tümörleri
  • Bağırsak parazitleri

Aniden yani, 6 saat içinde başlayan karın ağrısı AKUT özelliktedir ve birçok hastalığın belirtisi olabilir:

  • Akut gastroenterit (Viral veya bakteriyel bağırsak enfeksiyonları)
  • Akut apandisit
  • Akut kolesistit (Safra kesesinin iltihabı hastalığı)
  • Akut divertikülit (bağırsak duvarındaki keseciklerin iltihaplanması)
  • Akut pankreatit (pankreasın iltihabı hastalığı)
  • Akut bağırsak tıkanıklıkları
  • Peptik ülsere bağlı mide veya oniki parmak bağırsağının delinmesi
  • Yaşlı hastalarda karın şah damarının yırtılması ( aort diseksiyonu)
  • Böbrek veya idrar yollarında taş, enfeksiyon
  • Şeker hastalarında ketoasidoz gelişmesi durumu
  • Fıtık boğulması
  • Zona

Sadece karın boşluğundaki organlar değil akciğer iltihapları (zatüre), akciğer zarı iltihapları, kaburga kırıkları ve kalp krizleri de karın ağrısı yaratabilmektedir.

Karın ağrısı olan kişiler hangi durumlarda doktora başvurmalı?

  • Ani çıkan, şiddeti artan, tekrarlayıcı ve devamlı ağrılar
  • Ağrı ile birlikte nefeste kesilme, bayılma hissi, kusma ve yüksek ateş olması durumunda
  • Dışkıda kan görülmesi
  • Karında ağrılı bölgeye dokunulduğunda hassasiyet hissedilmesi
  • Karında gerginlik ve şişme olması, gaz ve dışkı çıkarmada güçlük

 

Farklı birçok hastalık karın ağrılarına sebep olabileceği için bilinçsiz bir şekilde ilaç almamak gerekiyor. Özellikle AĞRI KESİCİ İLAÇLARIN kullanılması hekim teşhisini zorlaştırmaktadır ve bazen ölümcül sonuçlara da yol açabilmektedir.